Aziz Yıldırım, Melek mi yoksa şeytan mı?

Şike davası iddianamesinin basına yansıyan bölümlerini okudukça, kafanız karışıyor. Aziz Yıldırım “Şeytanlık” mertebesine çıkarılmış. FB' yi şampiyon yapmak için, gözü dönmüş bir çete lideri gibi görünüyor. Eğer savunmayı iyi dinler ve ayrıntılara girerseniz, farklı düşünüyorsunuz . Kamuoyu ya tümüyle reddediyor ya da kabul ediyor.

Haberin Devamı

Şike davası gibi gelişmelerin kamuoyuna yansıma şekli ve medyada çıkan özetler, ne yazık ki savcı tarafından suçlanan kişilere büyük haksızlıktır. Toplumun gözünde; ne olursa olsun, o kişilere ne kadar inanılır veya güvenilirse güvenilsin, hemen bir suçlama dalgası doğar. Böyle düşünmeyenlerin kafalarında dahi bir soru işareti doğar.
 
Bu durum sanık durumundakilerin  kameraların önünde gözaltına alınmaları, kollarına girilerek, kafalarından tutularak polis arabasına sokulmalarına kadar tüm o görüntülerle başlar. Zaten bu görüntüler ilk damgayı yemelerine yeter. Sonrası ise işlerini kolaylaştırmayacak, daha da zorlaştıracaktır.
 
Herşeyden önce, iddianameyi avukatlar ve gazetecilerin dışında kimse okumaz. Herkes gazetelerden öğrenmeye çalışır.
 
İş asıl buradan sonra daha da zorlaşır.
 
Medya, iddianamedeki sansasyonel bölümleri tercih eder. Alt alta, sıra sıra anektodlar ve savcının manidar yorumları sayfaları doldurur . Herkesin "Ooooo, bu kadarı da olmaz..." diyeceği bölümler özellikle seçilir. Daha da önemlisi, savcının iddialarına karşı savunmalara yer verilmez. O zaman da savcının her dediği doğruymuş gibi yansır. Delillerin ne derece sağlam, ne derece inandırıcı olduğu bilinemediğinden dolayı da kuşkular artar. O ana kadar sanığa toz kondurmayanlar dahi, ses tonlarını değiştirirler.
 
Üstelik suçlamaları alt alta okuduğunuzda, bunlar ne kadar saçma sapan, ne kadar söylenti veya yakıştırmalarla dolu olursa olsun yine de sizi etkiler. "Canım, bunların yüzde 90'ı uydurma, yüzde 10'u doğru olsa bile yeter..." demeye başlarsınız .
 
Buna bir de davaların yıllarca sürmesini ekleyin. Yıllar boyunca hep aynı konuşmalar yapılır. Hele bir de tutukluluk durumunun devam ettiğini düşünürsek, durum daha da vahimleşir. Zira suçlananlar dışarıda kendilerini savunmaları daha kolayken, bundan mahrum kalacaklar demektir.
 
İşte böyle bir gidiş, sanık konumundakilerin toplumun kafasında " Suçlu" imajına mahkum edilmeleriyle sonuçlanır.
 
Mahkemenin vereceği karar pek önemli değildir. Kamuoyu artık kendi hükmünü vermiştir. Suçsuz görülüp beraat etseniz dahi, fazla etkisi olmaz. Size inananlar, eskisi kadar olmasa dahi, yine de inançlarını ve desteklerini sürdürürler . Size başından beri inanmayanlar için de hiçbir şey değişmemiş olur.
 
Gerçekten suçsuz iseniz, önemli olan  kendinizi bu çarktan koruyabilmenizdir . Çarklar sizi dişlilerinin arasına alırsa, zarasız kurtulmanın imkanı yoktur. Bizim yargımızın en büyük çarpıklığı da budur.

Haberin Devamı

UEFA, EN UFAK KUŞKUYU DAHİ CEZALANDIRIYOR ...
 
Şimdi de madalyonun öbür tarafına bakalım.
 
UEFA'nın uygulaması çok net.
 
Mahkeme kararı filan beklenmiyor. Eğer "Rüşvet verildiği veya bu yönde faaliyet gösterildiği konusunda bir kuşku varsa" yeterli görüyor ve hemen cezalandırma istiyor. Bizim sistemimiz, anlaşılan rüşvet üzerine kurulmuş. Adamların kafası bizim için çok normal sayılan, "Teşvik primini" dahi algılamıyor. "Nasıl yani, başka takıma, yensin diye para vermek ne demektir? Bu da bir nevi rüşvet değil mi?" diyorlar. Baktığınız yere göre, doğru bir saptama...
 
İddianameyi UEFA'nın gözüyle okursanız, suçlananların önemli bir bölümünün federasyon tarafından  cezalandırılması gerekiyor. Zira iddianamede yeterli oranda kuşku yaratacak veri var. Gerçekten de yüzde 90 'ı yanlış değerlendirme olsa, geri kalan yüzde 10 yeter.
 
Herkesi kızdıran, bunca yıldır federasyonun başına geçen hiçbir yönetimin bu konuyla ilgilenmemesidir. Bilmiyorlar mıydı sanki? Bal gibi biliyorlardı... Ancak "Böyle gelmiş böyle gider..." kafasıyla hareket edildi ve işte bugünlere geldik.
 
Herkesi üzen bir diğer nokta ise kan ter içinde, samimi şekilde mücadele eden futbolcuların durumu.
  
Onların ne suçu vardı?
 
O güzel golleri atan, kendini feda edercesine gol kurtaran, çirkinliklerin dışında kalan futbolculara ayıp değil mi?
 
Ne olursa olsun, ne kadar eksik veya karmaşık olursa olsun, bu dava ligdeki şike iğrençliğnin önünü alacak gibi görünüyor. Bundan sonra kolay kolay bu yöntemlere cesaret eden olmayacaktır. Yeter ki bundan sonra federasyonun başına geçecek yönetimler aynı duyarlığı göstersinler.

Haberin Devamı

NE YAPALIM, ONLAR DA BU KÜLTÜRÜN İNSANLARI...
 
Milletvekillerimizi nedense sık sık ayıplıyoruz.
 
Çok sık kavga etmelerinden şikayetçiyiz...
 
Küfür ettikleri zaman ayıplıyoruz...
 
İtişmeler, kaşlarımızın kalkmasına neden oluyor .
 
Neden?
 
Onların birer sembol, birer temsilci olduklarını söylüyoruz. Böyle durumları onlara yakıştıramadığımızdan dolayı eleştiriyoruz. Hepimize örnek olmalarını istediğimiz için sinirleniyoruz. Ben de hiç hoşlanmıyorum. Sık sık “Ayıptır bunlar. Olur mu kardeşim" diye söyleniyorum.
 
Sonra düşünüyorum da, ne yapsınlar? Bizlerden hiç farkları yok ki... Bu toprakların, bu kültürün insanları.
 
Bizim gibi kavgacılar...Bizim gibi küfürlü konuşuyorlar...Bizim gibi laübalilik yapıyorlar.
 
Hak vermiyorum, ancak yine de anlıyorum.
 
Bu insanlar, Britanya Lordlar Kamarası’ndan gelmiyorlar ki.
 
Bizim topraklarımızın ürünü...

Yazarın Tüm Yazıları