Artık korkulmuyor

Eskiden, Sivil Toplum Örgütleri olsun, gazeteciler veya kişisel görüş açıklayanlar olsun, korkarlardı. Devlet büyüklerine veya cerbezeli siyasetçilerin “vatan-millet-Türklük” tehditleri karşısında pısarlardı. Son gelişmeler o dönemin kapandığını gösteriyor.

Haberin Devamı

Çok yakın geçmişimize kadar, devlet ve siyaset dışındaki çevrelerden çıkan sesler, bazı konularda ürkek olurdu. Özellikle, Türklük, milliyetçilik, vatan, bayrak, Kıbrıs, Kürtlük, Ermenilik gibi sözcüklerin etrafında dönülürdü. Resmi ideolojinin dışına çıkılmadığı gibi, kamuoyundaki popüler söylemin aksine de gidilmezdi. Özellikle milliyetçi söylemi benimsemiş gruplar ve partiler, üstümüze öylesine yürürlerdi ki, herkes korkardı. Farklı görüşteki Sivil Toplum Örgütleri pısar, medya karnından konuşur, iş adamları zaten ağızlarını açmazlar, dernek ve kişiler de ortadan yok olurlardı. Tam bir propaganda terörü estirilirdi.

 

Durum artık değişti.

 

Haberin Devamı

Bakın, Bahçeli’nin son derece sert eleştirisine TÜSİAD anında cevap yapıştırıyor. Hiç çekinmiyor. Sokakta yürüyen, gösteri yapan, TV’nin önüne çıkan “Ben Ermeniyim” diyor. Eleştirileri umursamıyor. Korkmuyor.

 

Türkiye’de kurallar ve koşullar değişiyor. Kimileri bunun farkında ve ona göre davranıyorlar. Kimileri hala eskide kalmış, sloganlarla toplumu korkutacağını sanıyor. Başaramayacaklarını bilemiyorlar.

 

İSTANBUL’A BİR PIRLANTA KAZANDIRDI

 

Türkiye İş Kadınları Derneği TİKAD, Avrupa Gazeteciler Cemiyeti ve Time Dergisi’nin düzenlediği “2006 Türkiye Başarı Ödülleri” dağıtıldı ve “Yılın Girişimci İş Kadını ödülünü” Ahu Kerimoğlu AYSAL kazandı.

 

Bunun kadar doğru başka bir seçim olamazdı. Ahu Aysal, kimsenin yapmadığını yaptı. İstanbul için 55 milyon dolarlık bir servet harcadı. Les Ottomans otelini yaptı. Üstelik, bundan para kazanamayacağını bilerek bu serveti döktü. İstanbul’a bir pırlanta kazandırdı. O parayı kısa sürede birkaç defa katlamak ve birkaç mislini kazanmak varken, Boğaz’ı zenginleştirdi. Ahu Aysal’a ne kadar ödül verilse azdır.

 

Haberin Devamı

GALATASARAY “525 YILIN SON 25 YILI” İNAN KIRAÇ MUCİZESİ

 

Türkiye’nin eğitim açısından zor günler geçirdiği 70’li yıllar,mezunu olmaktan gurur duyduğum, en köklü eğitim kurumlarından biri olan Galatasaray Lisesi’nde de büyük yaralar açmıştı. Öyle ki okul, borcu büyüdüğü için et alamaz, doğru dürüst yemek çıkaramaz olmuştu. İşte bu et borcunu ödemek için imkanı olan Galatasaraylılar’ın çağrıldığı toplantı, bir yerde Galatasaray’ın kurtuluşunu getirdi. 1981 yılında, Galatasaray Lisesi’nin 500. Yılı’nı kutlamak için gelip de, yetiştikleri okulun çökmek üzere olduğunu kendi gözleriyle gören mezunlar hemen harekete geçti. İnan Kıraç’ın başı çekmesi ile 200 Galatasaraylı “Galatasaray Eğitim Vakfı”nı kurdu.Şimdi, Galatasaray’ın 525 yılının son 25 yılında,Galatasaray Eğitim Vakfı ve İnan Kıraç’ın imzası var. Bugün Galatasaray camiası, ilköğretim okulu, lisesi ve üniversitesi; mezunları yöneticileri, öğretmenleri ve öğrencileriyle son 25 yılda başarılı sonuçlar alabilmenin mutluluğunu yaşıyor.

 

Haberin Devamı

GEV Başkanı İnan Kıraç’ın anılarından yola çıkarak hazırlanan “525 Yılın Son 25 Yılı” kitabı büyük bir eğitim hareketini anlatıyor. İnan, sunuş yazısında vakıf serüvenini sonu olmayan bir ideal olarak tanımlıyor.Ben ise bu sonu olmayan bu ideale destek olmak isteyen Galatasaraylılar’ı, Bilgi Dağıtım tarafından satışa sunulan kitabı 50 YTL’ye satın almaya davet ediyorum.

 

KADIN KONUSUNDA RUANDA’YI GEÇEMEDİK

 

Bürokratlar ve siyasetçiler kendilerine Türkiye’de kadının durumu sorulduğunda hep aynı yanıtı verirler:Türk kadını seçme ve seçilme hakkına, birçok Avrupa ülkesindeki hemcinsinden önce sahip oldu”.

 

Bununla böbürlenmeye bayılırız. Asıl soru ise şu: Peki kadınlar bu haklarından ne kadar faydalanabildiler?Veya faydalandırıldılar?  

 

Haberin Devamı

Yanıtı rakamlar veriyor. 1935’ten bugüne 72 yılda Meclis’e 8 bin 294 erkek, 186 kadın girmiş! Yani seçilme hakkına sahip oldukları günden bugüne, milletin yüzde 52’si olan kadınlar,Meclis’te ortalama yüzde 2.2 oranında temsil edilmiş.

 

Bugün ise dünya parlamentolarında kadınların temsil ortalaması yüzde 16.7 iken Türkiye’deyüzde 4.4…Zaten kadınların Meclis’teki sandalye sayısı cumhuriyetin hiçbir döneminde yüzde 5’i geçmemiş. Kadınlar hep seçilemeyecekleri sıralardan, göstermelik aday gösterilmiş! Yerel yönetimlerde ise durum tam bir felaket. Belediye başkanları arasında kadınların oranı sadece yüzde 0.6; yani yüzde 1 bile değil.

 

Türkiye kadınların parlamentoda temsilinde AB üyesi ve aday ülkeler arasında da sonuncu. Sondan ikinci Malta’nın meclisinde kadınların oranı Türkiye’nin neredeyse iki katı yüzde 9.2.

 

Haberin Devamı

Dünyada kadın temsilinde 1’inci ülke kim biliyor musunuz? Ruanda..

 

Ruanda meclisinin yüzde 49’unu kadınlar oluşturuyor. Demokrasiye inananlar, “84 yılık cumhuriyetimiz ne yazık ki bir Ruanda olmayı başaramadı” diye öykünüyor.

 

Erkek Demokrasisinden Gerçek Demokrasiye

 

Peki kadınsız bir demokrasinin gerçek bir demokrasi olduğu söylenebilir mi? Kadın örgütleri yıllardır Siyasi Partiler Kanunu’nda “cinsiyet kotasına” yer verilmesini istiyor. Ama erkek politikacılar kulaklarının üzerine yatıyor. Kadınlar düşünüyor, kadınlar üretiyor. Yani artık başta Başbakan Erdoğan ve Deniz Baykal olmak üzere parti liderlerikadınları “vitrin süsü” gibi görmekten vazgeçmeli. Türk siyaseti Türkiye’yi düşünen eğitimli, bilgili ve duyarlı kadınlarını Türk siyasetine çekmeyi bilmeli! Artık “erkek demokrasisinden”, “gerçek demokrasiye” geçilmeli.

 

 OĞUZ GÖKMEN’İN 40 YILLIK DİPLOMATLIĞI

 

Yakın geçmişteki Türk dış politikasını izleyenlerin hiç unutamayacakları bir isim Oğuz Gökmen’dir. 40 yıl boyunca, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi ilişkilerinde rol almış, sayısız anlaşmayı imzalamış dev bir insan.

 

“Diplomasi” adlı bir kitapta anılarını toplamış ve bana da yollamak nezaketinde bulunmuş. Her sayfası bir tarih. Sadece incelemecilere değil, üniversitelilere de öneririm. Gökmen’in 1920’lerden 1980’lere kadarki dönemi kapsayan anıları, düşünceleri ve Türkiye’nin dış ilişkilerine bakışı son derece heyecan verici. Gökmen’in ellerine sağlık...(Yamaç ofset 0212 629 06 87)

 

SİZDE BU KAMPANYAYA KATILIN

44 bin vatandaşımız organ nakli için bekliyor. Her yıl ortalama 8 bin kişi listeye ekleniyor. 2006 yılında tam 7 bin vatandaşımız organ nakli sırasını beklerken hayatını kaybetti. Ve 2006 yılında hastanelerde sadece 143 organ bağışı gerçekleşti.

 

CNN TÜRK Türkiye’nin en az konuşulan, en ciddi sağlık sorunlarından birini kamuoyu gündemine getirmek ve bu çok hassas konuda kamuoyunun en yetkili kişiler tarafından bilgilendirilmesini sağlamak üzere Hayata Bağış kampanyasını başlattı

 

Didem Arslan’ın sunacağı, Perşembe günleri saat 22.10’da canlı yayınla ekrana gelen programda, organ bağışı ve organ nakli konusunda yaygın yanlış anlamaları, hatalı bilgileri düzeltmek üzere, başta Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ ve Diyanet İşleri Başkanı                      Prof. Dr. Ali Bardakoğlu olmak üzere yetkililer, Prof. Dr. Münci Kalayoğlu ve Sağlık Bakanlığı Koordinatörler Kurulu Başkanı Opr. Dr. Ata Bozoklar gibi, ülkemizin önde gelen uzmanları konuk olacak. 

 

Sağlık Bakanlığı, Alo Sağlık Bilgi Hattı 184’ü, bu konuda bilgi almak isteyenlere, 7 gün 24 saat hizmet vermek üzere hazırlıyor. 

 

ORGAN BAĞIŞINI KİMLER YAPABİLİR?

 

18 veya üstünde yaşta olup akli dengesi yerinde olan herkes, Sağlık Müdürlükleri veya hastanelere başvurarak, beklenmedik ölümleri halinde organlarını bağışladığına dair bir belgeyi iki tanık önünde doldurup, doku ve organ bağış belgesi alabiliyor. 

 

Organ bağışı için sanıldığı gibi uzun bir bürokratik işlem yok... 

 

Organ bağış senedi imzalandıktan sonra organ bağış belgesi dolduruluyor ve bağış yapan kişiye veriliyor.

Yazarın Tüm Yazıları