Paylaş
Bu yazıyı, Maldivler dönüşü uğradığım Dubai’den yazıyorum.
Gazeteleri önüme açınca, durum çok daha netleşti. Uzaktan seyrederken aynı izlenimi alamıyorsunuz. Ne zaman ki “Körfez gazetelerini” okuyorsunuz, o zaman durumun vahameti daha iyi anlaşılıyor.
Sünni Arap dünyası kaygı içinde. İran’ ın nükleer bomba yapma yolunda attığı adımlar, buralarda uzun süredir açık bir Şii tehdit olarak görülüyor. Şu sıralarda Washington’un kışkırtmasıyla kaygılar daha da artıyor.
İki cephe kurulmuş durumda.
Şii ( İran-Suriye-Hizbullah-Hamas ) cephesi ve Sünnilerin (Suudi Arabistan-Mısır-Körfez Ülkeleri-Filistin-Ürdün) cephesi.
İran’ ın nükleer bir güç konumuna gelmesi, Sunnileri fena halde korkutuyor. İşte bu korku da ABD’nin işine yarıyor. Washington şu sıralarda hem bu zincirin en zayıf halkası sayılan Suriye’deki iktidarı değiştirmeye çalışıyor hem de Sünnileri İran’a karşı silahlandırıyor. Suriye rejimi değişirse, Hizbullah-Hamas bağlantısı daha kolay kırılacak. Bu şekilde de tek taşla iki kuş vurulacak. Bir yandan İran yalnız bırakılacak. Vurulması kolaylaşacak. Sünniler rahata kavuşacak, öte yandan da İsrail üzerindeki baskı azalacak. Ancak gelin görün ki ABD’nin bölgedeki inanırlığı en alt seviyelere inmiş durumda. Irak’tan çekilmesi dahi Washington’u kurtaramıyor. Irak’ı eskiye oranla daha da berbat bir durumda bıraktığı apaçık ortada. Buna rağmen, ABD’nin yerini doldurabilecek başkaca bir güç de yok.
Son gelişmeler, Suriye lideri Esad’ın Arap dünyasında giderek köşeye sıkıştırıldığını gösteriyor. Ancak hala yerine kimin geleceği konusunda kimsenin kesin bir fikri yok. Eğer Esad sıkı bir “U dönüşü” yapamazsa, durumu önümüzdeki aylarda daha da zorlaşacak.
TÜRKİYE’ NİN “SERT GÜCÜ” (Askeri ve ekonomik) YETERLİ DEĞİL…
Türkiye bölgede dikkatle izleniyor, ancak henüz dengeleri etkileyecek şekilde askeri gücünü kullanacağına inanılmıyor. “Yumuşak gücü” (Kültürel ve sosyal) olan, bunun ötesine geçip geçemeyeceği belli olmayan bir görüntümüz var. Açıkçası, Ankara’ nın siyaset ve diyaloğun dışına çıkmayacağı izlenimi yaygın.
Erdoğan’ı sokaklar alkışlıyor, omuzlarda taşıyor, ancak Arap ülkelerinde hala son sözü söyleyen yönetimlerin Türkiye konusunda kuşkuları var. Ankara’nın gerçek amaçları sorgulanıyor. Washington’un taşeronluğunu yapıp yapmadığı tartışılıyor.
Bütün bunlara rağmen, Sunni dünyası Türkiye’ yi yanında görüyor ve bundan da memnun.
Hazırlıklı olalım. Önümüzdeki dönemde Orta Doğu fena karışacak. Bu defaki kargaşa daha öncekilere hiç benzemeyecek. Olası bir Şii-Sunni kavgasının altından kimseler kalkamayacak. Böyle bir durumdan ise yine batılı güçler yararlanacak.
Ankara’nın en büyük kaygısı da zaten bu…
Erdoğan her görüşmesinde İranlıları nükleer konuda uyarıyor. Suudileri yatıştırmaya çalışıyor. Ancak ne yapılırsa yapılsın, Araplar birbirlerinin gözlerini oymaya hazırlanıyorlarmış, batılı güçler de bu bu fırsatı kaçırmak istemiyorlarmış gibi bir durumla karşı karşıyayız.
*
KENDİMİZLE GURUR DUYALIM…
Toplum olarak garip alışkanlıklarımız vardır.
Kimi zaman kendimizi son derece abartılı şekilde yüceltir, överiz. Türk Türke, şehir efsanelerini andıracak hikayeler uydururuz. Yabancıları çok sevdiğimizden tutun da dünyanın bize hayran olmasına kadar varan efsanelerdir bunlar.
Kimi zaman da kendi kendimizi yerden yere vururuz. Kendimizi küçümser, birşeyler beceremeyen bir toplum olduğumuzdan söz ederiz.
Bir türlü bu ikisinin arasını bulamayız. Zira ne küçümsenecek ne de göklere çıkarılacak bir durumumuz vardır.
Ancak bir yanımız var ki şimdi yeri gelmişken değinmek isterim.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakkında her türlü değerlendirme yapılabilir, ancak borç takan bir ülke olduğu söylenemez.
Yunanistan’ın durumuna bakıp bazıları “100 milyar euro borcunu sildirtti, olacak şey mi bu? ” diye şikayet ediyor. Oysa Avrupa Birliği sildiği borcu Atina’ya yedirmez. Parayı orada bırakmaz. Mutlaka karşılığını alacaktır. Bundan sonra, uluslararası piyasadan olsun, Avrupa Yatırım Bankası’ndan olsun, devlet kredileri olsun, hem kısılacak hem de herkese verilenden daha pahalıya mal edeceklerdir. Emin olun bu borç silme işini Yunanların burnundan getireceklerdir.
Yunan halkı politikacılarına kızmakta, sokaklara dökülmekte, hem kendi hem de uluslar arası finans çevrelerini suçlamakta son derece haklı. Ülkeyi bu duruma onlar soktular. Bilerek, göz göre göre paraya boğdular ve iflasa sürüklediler.
Türkiye’nin kendiyle gurur duyması gereken nokta da budur.
Hiçbir zaman borcunu ödememezlik yapmamıştır. Genç Cumhuriyet, reddettiği Osmanlı İmparatorluğu’nun dahi borcunu ödediği gibi, Cumhuriyet yaşamında da, borçlanmış ancak hiçbir zaman iflas bayrağı çekmemiştir. Borcunu da son kuruşuna kadar ödemiştir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası finans dünyasında borcuna sadık, hesabı sağlam bir banka gibi görülüyorsa, bu sayededir.
Kendimizle bu konuda haklı olarak gurur duyalım.
Paylaş