Paylaş
Demek ki boş yere ümitlenmişiz.
Bu köşeyi izleyenler bilirler, başından beri “Erdoğan’ın alışılmışın dışına çıkan, herkesin yaptığını yapmayan, sürprizlerden hoşlanan” kişiliğine dikkat çekiyor ve Başbakan’ın, Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koymayabileceğini yazıyordum. Başkaları gibi davranmayacağı beklentisi vardı.Kendinden çok, ülkede çıkabilecek gerilimi ve partisinin geleceğini düşüneceği tahmin edilmişti. Bir şekilde Türkiye’yi uçuracağı sanılmıştı.
Bilmem yanılıyor muyum, ancak Erdoğan böyle düşünenleri hayal kırıklığına uğratacakmış gibi görünüyor. Etraftan gelen haberler, belirtiler, Köşk’ü tercih edeceğini gösteriyor.
Keşke yanılıyor olsak...
Baksanıza, bir yanda muhalefet, Çankaya’ya çıkması için elinden geleni yaptı.
Üstelik sonuç da aldı.
AK Parti milletvekilleri “Eğer adaylığınızı koymazsanız, korktu ve yapamadı, diyecekler. Bunu halka nasıl anlatırız?” diyorlar. Erdoğan’a adaylığını açıklaması için baskı yapıyorlar.
Muhalefet memnun.
Erdoğanlı Köşk’e karşı muhalefet çok kolay. Nasıl olsa seçimi kazanamayacaklarını biliyorlar.
İyisi mi, bunu değerlendirelim diyorlar. Etkin muhalefet yapmak adına bastırıp bol kavga çıkartmak, gerilimi arttırmak daha kolay. Ülke bundan zarar görecekmiş, ekonomi çökecekmiş, kimsenin umurunda değil...
Hoş, AK Parti’nin de umurunda değil.
Kimi milletvekilleri sırf şirin görünmek için, kimi Gül’ün başbakanlığında daha rahat edeceklerini düşündüklerinden dolayı Erdoğan’ı Köşk’e itiyorlar.
Bakın göreceksiniz, aynı gruplar (hem iktidar partisi, hem de muhalefet) bir süre sonra (işler kötü giderse) dönüp yine Erdoğan’ı taşlayacaklar. Onu sorumlu görecekler.
Siyaset dediğiniz işte bu...
Neyse, yine de biraz beklemekte yarar var. Bakarsınız, hiç belli olmaz, Erdoğan her şeye rağmen hepimizi şaşırtır.
Ben bu olasılığın, her geçen gün biraz daha azaldığını hissediyorum. Galiba artık, Köşk’e kimin çıkacağını hesaplamayı bırakıp, sonrasını düşünmeye başlamalıyız.
Acaba, hem hükümeti, hem de Köşk’ü kontrolüne alan AK Parti nasıl bir tutum takınacak? Rejimi değiştirmek, türbanı serbest bıraktırmak, İmam Hatipleri genişletmek mi, yoksa statükoyu korumak yolunu mu seçecek?
Hayatımız papatya falı açmakla geçeceğe benziyor.
* * *
BABACAN’IN CESARETİ...
Baş müzakereci Ali Babacan son derece güç, doğrusu büyük cesaret ve özgüven gerektiren bir adım attı.
Hükümet baktı ki, Avrupa Birliği darmadağın ve bunun faturası da Türkiye’ye çıkarılıyor, bazı ülkeler, Türkiye ile müzakereleri yavaşlatarak iç politika oyunu oynuyorlar, harekete geçti.
En zor yolu seçti:
“Madem ki müzakere sürecinde yavaşlama var, madem ki bazı ülkeler iç politika yapıyor, o zaman Avrupa Birliği’ne uyum konusunda biz ön alalım. Neler yapacağımızı kendi kendimize hazırlayalım” mantığıyla harekete geçti.
Bütün bürokrasi ayaklandırıldı ve 2007-2013 arasında, hangi yasaların nasıl ve ne zaman değiştirileceğinin bir listesi yapıldı.
350 sayfalık bir doküman çıktı ortaya. İlk defa böyle bir çalışma yapılıyor. Üstelik kaçış yolu da yok.
35 fasılda, AB ile Türkiye arasındaki farkların neler olduğu artık ortaya çıktı. AB’nin tarama süreci bitmek üzere. Yani, AB’ye uyum için neleri, nasıl değiştireceğimiz ortada. Geriye kalan, bu değişimleri gerçekleştirebilmek.
İşte 350 sayfalık bu doküman bunu ortaya çıkardı. 130 sivil toplum örgütüne yollandı ve onların görüşleri alınmaya başlandı.
Ben eminim, bu 130 sivil toplum örgütünden sadece 5-10’u ciddi bir çalışma yapacak.Diğerleri yanıt dahi vermeyecekler. O kadar önemli de değil.
Önemli olan, bu doküman Nisan sonu kesinleşecek ve AB Komisyonu’nun görüşü alınacak.
İşte asıl zorluk, bundan sonra başlayacak.
Zorlayıcı bir unsur bulunmamasına rağmen, dokümana alınan değişikliklerin Meclis’ten geçirilmesi ve uygulanması gerekecek.
İşte bu aşamada hükümetin tutumu önem kazanacak. Ülkemizdeki uygulama, dış baskı olmadan, hükümetlerin ve bürokrasinin keyfini bozmak istememesidir.Her şey kağıt üstünde bırakılır ve zaman içinde unutulur.
Babacan’ın cesareti, işte böyle bir alışkanlığı kırmak üzere harekete geçmesinden kaynaklanıyor.
Acaba AK Parti Hükümeti gereken iradeyi gösterebilecek mi? Israrla yasaları çıkarıp, can acıtıcı kararları alabilecek mi? Bürokrasi, uykusundan kaldırılabilecek mi?
Babacan söz veriyor : “Yapacağız” diyor.
Türkiye, bunu gerçekten başarabilirse, önünde kimse duramaz. Sarkozy bile Türkiye’yi engelleyemez...
Paylaş