Paylaş
Bugün sizleri biraz başka konulara çekmek istiyorum. Zira iç konulardan artık hepimize gına geldi.
Uzuncasüredir araştırdığım ve son günlerde tamamlayabildiğim bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Konu, Türkiye’nin İran’a yaklaşımı.
Dışardan baktığımızda nasıl bir manzara ile karşılaşıyoruz?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan’ın, genel olarak İran ile ilişkileri çok sıkı tutmak ve iki ülkeyi giderek yakınlaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz.
İşin bu yanı doğru.
Türkiye, İran’ı kolluyor ve ilişkilerin yakınlaşmasına özel bir çaba harcıyor.
Ancak, işin bir de Nükleer boyutu var.
İran, nükleer enerjisini geliştiriyor. Batı dünyası da, bu olayı basit bir nükleer enerji politikasıyla sınırlı olmadığına inanıyor. İran’ın genel yaklaşımını, liderlerinin açıklamalarını ve sabıkalarını gösterip, İran’ın aslında Nükleer Silah edinmeye çalıştığını iddia ediyor.
Bu kaygılar da giderek yaygınlaşıyor.
Kaygı duyanların başında İsrail ve dolayısiyle de ABD geliyor.
Peki Türkiye’nin yaklaşımı nasıl?
Yine dışardan baktığımızda, Türk liderlerin bu konuda da İran’a sempati duyduğu gibi bir izlenim var.Yapılan konuşmalar, yayınlanan resimler veya TV filmleri, Türk liderlerin, Iran liderleriyle kol kola, el ele dolaştıklarını, kucaklaştıklarını, sarılıp koklaştıklarını gösteriyor.
Başbakan bu konuda ne zaman konuşsa, İran’ı uyarmak yerine, İsrail’in nükleer silahına dikkat çekip, tartışmayı bölgenin nükleerden arınmasına getiriyor.
Sanki hedef şaşırtıyormuş gibi davranıyor.
Uluslararası algılama bu yönde.
Bundan dolayı da, Türk hükümeti eleştiriliyor. Başta İsrail ile Amerika Birleşik Devletlerinde, Ankara’nın bu yaklaşımına kuşkuyla bakanların sayıları giderek artıyor.
“Erdoğan, İran Cumhurbaşkanına “kardeşim” diyeceğine “dostum” dese kimse kuşkulanmayacak. Ancak Türk Başbakanı, çok kimsenin korktuğu kişiye böyle hitap edince, insanlar kaygılanıyor” diyen Amerikan Dışişleri Bakanlığının üst düzey bir yetkilisinin bu sözü, işin nasıl algılandığının en tipik örneğini gösteriyor.
Peki, Türkiye gerçekten İran ‘ın nükleer silah sahibi olmasını umursamıyor mu ? İran liderlerine katıksız şekilde inanıp, nükleer silah sahibi olacağı iddialarını ciddiye mi almıyor ?
Yanıtını yan kutu da bulacaksınız.
* * *
OYSA, İRAN’A CİDDİ ŞEKİLDE UYARIDA BULUNUYOR...
Ben Türkiye’nin, İran’ın Nükleer bir güç olmasını sanki destekliyormuş gibi algılanan tutumundan rahatsızlık duyanların başında geliyorum.
İran’ın böyle bir niyeti olduğunu söylemiyorum. İran’lı liderlerin verdikleri sözleri de kabul ediyorum.
Ancak yine de kafamın arkasında bir kuşku-kaygı var.
Tarih, böyle sözler verip sonradan bambaşka şekilde hareket eden ülkelerin örnekleriyle dolu.
Şimdi İran’ın gerçekten böyle bir niyeti olup olmadığını bir yana bırakalım ve “İran’ın bir nükleer güç olması durumunda kimin nasıl etkileneceğine” bakalım.
Ankara’nın resmi politikası, İran’ın hiçbir şekilde nükleer güç olmaması gerektiği, şeklindedir.
Başlıca nedeni de, İran’ın İsrail’i hiçbir şekilde vuramayacağıdır.
Zira İran, olası bir nükleer bombasını kullandığı anda, Kudüs yok olacaktır. Hiçbir İran lideri de, islamın en kutsal yerlerini yok edecek bir bombanın düğmesine basamaz.
Buna karşılık İran, elindeki bu müthiş “caydırıcı gücü”, bölgedeki diğer Sunni devletlere karşı kullanabilir. Müslüman ülkeleri vurmaz, ancak nükleer güç olmanın ağırlığını kullanır.
İşte, başta Suudi Arabistan, Mısır, Körfez ülkeleri olmak üzere, bölgedeki Sunni devletler, İran’ın Şii yayılmacılığından açıkça korkuyorlar.
Türkiye’yi de bu olgu açıkça rahatsız ediyor.
Ankara’nın, belki dışarıya başka izlenim veriyor, ancak resmi görüşmelerde, İran’ı dostça ancak son derece açık şekilde uyardığına dair bilgilere ulaştım. Bu görüşmelere katılan veya görevi icabı bu sözleri bilen kaynaklarla konuştum.
Bana çok açık şekilde, Başbakan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün, İran liderlerine“Ankara’yı düşman edinmek istiyorsanız, nükleer silah üretin...Sizin verdiğiniz sözlere inanıyoruz. Ancak, bölgede ülkeleri bu gelişmeden rahatsızlardır, açıkça bunu da bilin” dedikleri söylendi.
Sadece lafla da kalınmamış.
Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkelerinin, bu Şii yayılmacılığından duydukları kaygıya karşı Türkiye’nın bu ülkelerle sıkı bir işbirliğine girmiş durumda. Yapılan toplantılardaki konuşmaların önemli bölümü de bu konuya ayrılıyor.
Aldığım bu bilgiler beni bir oranda rahatlattı, ancak yine de Ulusalararası alandaki hayal kırıklıklarını hatırladık, yine de yoğurdu üflüyerek yiyorum.
Paylaş