Paylaş
Başından itibaren, Türkiye'nin Suriye politikasına akıl erdiremedim.
Bir zamanlar PKK'yı beslediğinden dolayı, Türkiye haklı olarak neredeyse Suriye ile savaşa girecekti. 1998'de Öcalan'ı ülkelerinden çıkardılar. Baba öldü ve yerine oğlu Beşar Esad geçti. Herşey değişti.
Hele 2003'ten itibaren, Ak Parti iktidarıyla birlikte, Esad ile Erdoğan yepyeni bir ilişki geliştirdiler. Türkiye açıkça Suriye'yi kucakladı.
Hatırlarsanız; vizeler kaldırıldı, ekonomik işbirliği inanılmaz rakamlara ulaştı, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılır oldu. Bu şekilde adeta iki ülkenin kader birliğine gittiği yorumları çıktı.
Suriye ile böylesine yakınlaşma, Arap dünyasının Türkiye'ye bakışını olumlu yönde etkilediği gibi, Ankara'nın bölgedeki diplomatik manevralarını da kolaylaştırdı, sempati halesini de genişletti.
Sonra herşey altüst oldu.
“Arap Baharı”yla esen demokrasi rüzgarları, Suriye'yi de karıştırdı. Muhalefet ayaklandı. Esad sert tepki gösterdi. Orduyu sokağa sürdü. Kanlı olaylar başladı. Gereksiz şekilde insanlar öldü.
İşte Ankara bu aşamada ayaklandı. Washington ile birlikte harekete geçti. Önce dostça uyarılar, ardından sert çağırılar geldi. Sonunda da köprüler atıldı. Türkiye -demokrasi veevrensel insan hakları adına- komşusunda yaşananlara çok sert tepki gösterdi. Bir zamanlar aralarından su sızmayan, ailece görüştükleri Erdoğan ailesiyle ipler koptu. Başbakan, neredeyse hergün Esad'ı hırpalar oldu.
Yetmedi, muhalefeti organize etti. Hatta, International Herald Tribune gazetesinde Liam Stack imzasıyla çıkan bir haber-röportaja göre, Türkiye “Özgür Suriye Ordusu”natopraklarında eğitim vermeye, silah sağlamaya başladı. Aynı kefeye konamasa, tam bir karşılaştırma yapılamasa dahi, eskiden Suriye nasıl PKK'ya destek veriyorsa, Türkiye de bugün Suriye'li muhalif güçlere destek sağlıyor.
ESAD, SANILDIĞINDAN DAHA ÇETİN ÇEVİZ ÇIKTI...
Ankara'nın beklentisi, demeçlerle birlikte, Suriye muhalefetinin daha da sıkı şekilde sokaklara dökülmesi ve Esad rejiminin kısa sürede yıkılmasıydı.
Ancak beklenen gerçekleşmedi.
Ya Ankara Washington ile birlikte yanlış bir hesaplama yaptı ya da Esad tahminlerin ötesinde çetin çeviz çıktı. Daha doğrusu, uluslararası konjonktür Esad'ın imdadına yetişti.
Türkiye dahil, batı dünyası Suriye'ye askeri müdahaleyi hiç düşünmedi. Bunun çok tehlikeli olacağı zaten biliniyordu. Daha da önemlisi, Batı'yı en çok düşündüren ve baskıyı arttırmaktan alıkoyan, Esad sonrasının bilinememesiydi.
Buna bir de Esad'a İran desteğinin hiç eksilmemesi ve Çin ile Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi’nde arka çıkmalarını eklersek, durum netleşir.
Bugün Esad, ülkesinde duruma hakim görünüyor. Taraftarlarını kenetlemesini bildi. Kısa bir süre öncesine kadar Esad için"birkaç hafta içinde düşer" diyen Ankara dahi, şimdi birkaç yıllık bir direnmeden söz ediyor.
Özetlemek gerekirse, hesaplar tutmamış görünüyor.
Washington kendi sorunlarıyla uğraşırken, Suriye'de iktidar devirme işlevi Türkiye'nin başına kaldı.
Neden?
Bu kadar yakın bir komşuyu, tam PKK'dan temizlediğimiz bir sırada, yeniden eski düşmanlıkları diriltip kendimize tekrar düşman etmeye değer mi acaba?
BU KADAR İLERİ GİTMEYE GEREK VAR MI?
Türkiye'nin Esad'a tepkisinin altında, olası bir Sünni-Alevi çatışması kaygısı yatıyor.
Başından beri Ankara, olayların yaygınlaşması durumunda Sünni toplumun ezileceğinden, hatta yüzbinlercesinin Türkiye'ye göçeceğinden korkuyordu. Hatta böyle bir durumun önüne geçebilmek için, Suriye topraklarında bir tampon bölge oluşturulmasıyla ilgili planlar dahi yapıldı.
Ancak bugünkü manzarada, korkulacak bir durum görülmüyor.
İşte bundan dolayı, uzun vadede bu politikada ısrar edip, Suriye'yi kendimize düşman etmenin yararını veya mantığını hala anlayabilmiş değilim.
Ankara, galiba değerlendirmelerinde ya hatalı davrandı ya da şimdi geri adım atmamak adına, tutum değiştiremiyor. Ancak artık görülmesi gerek bir gerçek var. O da Esad'ın öyle kolay kolay düşürülemeyeceğidir.
Bundan sonra ne olacak?
Türk toprakları üstündeki Suriyeli muhalifleri beslemeye, eğitmeye ve silahlandırmaya devam edecek miyiz?
Edeceksek ne kazanacağız ?
Suriye'nin sanıldığı gibi kolay yutulur olmadığını yeni yeni görmeye başladık .
Tabii bunu bir başka yazı konusu yapacağım, ancak yine de burada sormadan edemeyeceğim:
Hem Suriye ve İsrail ile ilişkileri düşmanca bir noktaya getirmek hem de PKK ile mücadele etmek nasıl olur bilemiyorum...
Paylaş