Paylaş
Amacının, “Şike” olayında, UEFA' ya karşı Türk futbolunu korumak olduğunu söylüyor. Yani yabancıların saldırısı ile karşı karşıyayız ve TFF de uluslararası arenada bu gidişi engellemeye çalışıyor. Hatta daha da ileriye gidiyor ve bu yaklaşımı eleştirenleri "Münafıklıkla" suçluyor. “Vatanı kurtaran arslan” rolüne soyunmuş durumda. Oysa farkında değiller. Bu tutumla, iyilik edelim derken bir çuval inciri mahvediyorlar.
Türkiye' yi kurtaralım diye yola çıkarken, aslında son derece güç bir duruma sokuyorlar.
Dışardan ilk gelen tepkilere bir bakın. Durumun nereye gittiğini çok daha açıkça görürsünüz.
TFF bu tutumuyla, bırakın UEFA' nın pençesinden kurtarmayı, Türk futbolunun geleceğini neredeyse tümüyle UEFA' ya teslim etmektedir.
Bakın göreceksiniz; Cenevre' den çıkacak olan kararlar bizi nerelere götürecek.
Eğer TFF kalkıp, "Ben ceza vermiş olmayayım da UEFA versin" diye düşünüyorsa, işimiz daha güç demektir. Fazla değil, 1-2 hafta içinde durum netleşecek... “Akılsız dost” bize çok zarar verecek galiba...
HADİ CEMİL, HADİ ÇİÇEK . TAM ZAMANI , TAM ZAMANI ŞİMDİ …
Ne dersiniz, olacak mı ?
Kısa bir süre öncesine kadar, bu ülkenin siyasi elitlerlerinin yeni bir anayasa yapacaklarına inananların sayısı azdı. “İşlerine gelmez, 12 Eylül anayasasıyla yollarına devam etmeyi tercih ederler” diyenler çoğunluktaydı.
Cemil Çiçek galiba bu işi namus sorununa dönüştürdü.
Belki de gerçekten tarihe geçmek istiyor.
Gerekçesi ne olursa olsun, en doğrusunu yapıyor.
Bu ülkenin yepyeni bir anayasaya ihtiyacı var.
Öyle bir anayasa ki, Kürt sorununun en büyük zorluklarını aşabilsin…
Öyle bir anayasa ki, tüm özgürlükleri bir daha geri dönülmeyecek şekilde güvenceye alsın…
Öyle bir anayasa ki, demokrasi ve laik yaşamı sürdürmemizi sağlasın.
Cemil Çiçek doğrusunu yaptı. Özel sektörden en büyük desteği TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’ ndan aldı. İlk aşamayı başarıyla tamamladı ve şimdi daha zor bölüme, yazıma geçildi.
Tabii, yeniden ortaya çıkan “Başkanlık” tartışması işleri bellki biraz daha hareketlendirecek, ancak anayasa yazılımını engellemeyecektir.
Bu yazının başlığını, yine futbol taraftarlarından aldım:
Haydi Başkan… Haydi Başkan…
Tam zamanı, tam zamanı şimdi…
PARİS VE ATİNA’ DAKİ DEĞİŞİM BİZE YARAR SAĞLAMAZ.
Fransa ve Yunanistan' daki son seçimler hepimize ders olmalı.
Ekonomik kriz, halkın tüm siyasilerden fena halde intikam almasına neden oldu. Şöyle bir bakacak olursanız, Sarkozy' nin yüzde üçlük bir oy oranıyla başkanlığı kaybetmesinin temelinde, halkın fakirleşmesinin öfkesi yatıyor. Başka birşey değil ...
Yunanistan' daki durum da farklı değil.
Tüm siyasiler fena halde dayak yedi.
Üstelik her iki ülkedeki karmaşa daha uzun süre devam edeceğe benziyor. Yeni seçimler ve siyasi dalgalanmaya gebeler.
Gelelim, bu değişimlerin Türkiye' ye yansımalarının ne olacağına...
Fransa' daki değişimin tek olumlu yanı, Sarkozy gibi, Türkiye takıntısı olmayan
Hollande' nin seçilmesidir. Ancak aman yanılmayın, Hollande Türkiye' nin
Avrupa Birliği’ ne tam üyeliğine ilke olarak karşı değil. Sarkozy gibi, Türkiye' nin “Avrupalılığını” sorgulamıyor. Buna karşılık, tam üyeliği “Ermeni Soykırımı” nın kabul edilmesine bağlıyor ki yaklaşımı bu açıdan pek kolay aşılacak cinsten değil.
Özetle, Paris' deki bu değişim Türkiye' nin AB ilişkileri açısından önemli bir fark getirmeyecektir. Zaten, Hollande' nin başkanlık hayatının da 5 yılın ötesinde devam etmeyeceği daha şimdiden kendini belli ediyor.
Atina' daki durum daha karışık. Siyasilerin yedikleri dayak, bizdeki 2002 seçimlerinde liderlerimizin yedikleri dayak kadar sert. Yunanistan' da artık koalisyonlu yıllar başlıyor ve ekonomik kaos kolay kolay çözümleneceğe benzemiyor. Hatta, önümüzdeki Haziran ayında yeniden bir erken seçime gidebilmenin dahi hesapları yapılıyor. Yani içinden çıkılmaz bir ortam var.
Bu durum beni rahatsız ediyor.
Yunanistan' daki militarist ve aşırı sağcı partilerin yükselmesinin, bir süre sonra Türkiye' ye dönmesinden korkuyorum. Acaba, içerideki bunalımı aşabilmek için, dikkatlerin Türkiye'ye döndürmezler mi? Türkiye’yi “Ortak düşman” haline sokmazlar mı?
Olabilir... Bu tehlike var... Ancak şu aralarda Yunanlıların o kadar sorunları var ki, pek bize dönemeyeceklermiş gibi görünüyorlar...
İKİ İSTANBUL EFENDİSİNİ KAYBETTİK
Her ikisini de tanırdım.
Her ikisi de gerçcek birer İstanbul efendisiydi.
Her ikisini de kaybettik.
Prof. Dr. Ali Uras ve Şahap Kocatopçu’ dan söz ediyorum. İkisi de Galatasaray’ a damgasını vurmuş kişilerdi.
Şimdi etrafıma bakıyorum da, ne Ali Uras’ lara ne de Şahap Kocatopçu’ lara rastlayabiliyorum. Etrafımız, kaba, giyimi ve insanlara hitabı “Kasaba seviyesini” geçmeyenlerle dolu. “İstanbul efendisi” diyebileceğimiz kişilerin sayıları öylesine azaldı ki, üzülmemek elde değil.
Her ikisinin de ruhları şad olsun.
Paylaş