Paylaş
Terör örgütlerinin gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir Borsası vardır. Buna Karaborsa demek daha doğru olur. Bu örgütler, özellikle Uluslararası gelişmelerde veya ikili anlaşmazlıklarda kullanıldıkları için, bulundukları yer, vurucu güçleri, suikast yetenekleri ve etkinlikleri, borsa değerlerini saptar. Her ülke, bu örgütleri, düşman gördüğü ülkeyi rahatsız etmek veya zor duruma düşürmek için kullanır. İşi bittiğinde de ya sırtını döner veya yok olmasını sağlar. Değerleri bazen artar, bazen azalır.
PKK'nın da bir Karaborsa değeri var ve şu sıralarda bölgedeki gelişmeler öylesine karmaşıklaşıyor ki, konumu giderek değerleniyor. (Bakın: Yan kutu) Yeniden sınırların çizildiği yakın bölgemizde etkin rol oynayabilecek bir terör örgütü olarak görülüyor. İstihbaratçıların gözünde, "iyi organize-kendini kolaylıkla ölüme atabilen gerillaya sahip-halk arasında sempatizanları olan terör örgütü" olarak değer kazanıyor.
Somut hiçbir sonuç elde edememesine rağmen, bu yaz aylarında hemen hergün terörü Türkiye'nin gündemine sokarak, dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Karaborsa değerini yükseltmesini bildi.
Üstelik, başka alanlarda da kullanılabilecek bir konuma girmiş gibi görünüyor.
- Örneğin, İsrail ve ABD için İran'ı cezalandırmak için cazip bir durumda...
- Barzani tarafından, ilerde Kuzey Irak-Suriye ve İran' da oluşturulabilecek bir Orta Boy Kürdistan Devleti için vurucu güç olarak kullanılabilineceği gibi, Bağdat'ın olası bir saldırısına karşı da işbirliği yapılabilir.
- Suriye ve İran da, PKK'yı Türkiye'ye baskı yapmak, rahatını bozmak için zaten kullanıyorlar.
Anlayacağınız, şu sıralarda PKK'nın servisine ihtiyacı olanların sayısı artıyor. Kimi silah veriyor, kimi kamp yeri açıyor. Bölgedeki güçler PKK'yı gaza getiriyorlar.
PKK DA BU DURUMDA HİÇBİR ÇÖZÜMÜ KABUL ETMEZ...
Aslında gerçek değerinden daha fazla pompalanıyor. Böylesine "aranan örgüt" konumuna girince, PKK'nın hareket yeteneğini artıyor. Tüm hesaplarını, Ankara ile bir çözüm uzlaşısı için değil, aksine varlığını sürdürüp, etkinliğini arttırıp, bölgede daha büyük roller oynamak için yapıyor.
Şimdilik, Güneydoğu'daki varlığını etkili şekilde sürdürmek ona yetiyor.
Bölgedeki durum yatışmadan, sınırlar kesinleşmeden herhangi bir uzlaşıya girmeye pek yanaşmak istemiyormuş izlenimi veriyorlar. Zira bugün bölgede yaşanan belirsizlikler PKK'yı açıkça tahrik ediyor. Türkiye'den yönetim açısından ufak tefek ödünler, Ana Dilde Eğitim, hatta Genel Af ilanı onları artık tatmin etmiyor. Hedeflerinin sadece Türkiye değil, Uluslararası karmaşadan ortaya çıkabilecek bir Kürdistan oluşturulmasına katkı yapmak olduğu izlenimini veriyor...
ANKARA DA, UZLAŞI ÜMİDİNİ KESTİ...
Ankara'daki politika yapıcılar da, artık PKK ile bir uzlaşıya varılamayacağına inanmış durumdalar. 7 aydır Öcalan'ın dış dünya ile ilişkisinin kesilmesi, BDP'yi sürekli eleştiri yağmuruna tutmanın temelinde de aynı stratejik değerlendirmeler yatıyor.
Bir yandan 2014 Başkanlık Seçimi, öte yandan bölgedeki çatışma olasılıkları, Ankara'ya geri adım attırıyor. Uzlaşı arayışları bir başka bahara bırakılıyor. "Bekleyelim görelim" ortamı yaygınlaşıyor.
Dış görünüş böyle. 1990'lardaki gibi, PKK'nın beli kırılmadan müzakere masasına dönmenin yenilgi anlamına geleceği inancı çok yaygın. Durum böyle olunca da, sadece silahlar konuşuyor.
KİM KİMLE SAVAŞA HAZIRLANIYOR ?
1) Irak, de facto bölünmüş durumda. Başbakan Maliki'nin politikaları aynen devam ettiği taktirde, Kuzey Irak Kürdistan'ının bağımsızlık ilan etmesi söz konusu olabilir. Bu da, Bağdat ile Erbil arasında bir çatışmaya yol açacak ve sınırların değişmesiyle sonuçlanabilecektir. PKK'nın büyük ümitlerle beklediği senaryo da budur.
2) İran'ın Nükleer Politikası aynen devam eder, Batı ile bir uzlaşıya varılmazsa, Washington ne kadar itiraz ederse etsin, İsrail havadan müdahale edecektir. Bu konuda hiçbir kuşku yok. Böyle bir savaş bölgedeki dengeleri tümüyle değiştirecek, Lübnan ve Filistin karışacaktır. İsrail ile ABD'nin, İran'ı sıkıştırmak için Kürt kartını da oynayacaklar ve PJAK'a destek vereceklerdir. PKK bu ortamdan yararlanacağının hesabını yapıyor.
3) Suriye'nin de bölünmesi gündemde. Her ne kadar Esad direniyorsa, ABD silahlı bir müdahele istemiyorsa da, yönetimin çok uzun süre dayanamayacağı, Esad sonrasında da iç kargaşanın çıkacağı tahmin ediliyor. Bu durumda Kürtlerin kendilerine bir özerk yer edinmeleri söz konusu olacaktır. PKK bu noktada kendine rol belirleyebilecektir.
4) Esad rejimini kollamak için, İran ve Suriye, Türkiye'ye karşı PKK kartını kullanmaya başlamışlar, ilerde bu çabalarını daha da arttırabileceklerdir.
5) İran'ın vurulması ve Esad'ın düşmesi, Rusya'yı da bölgedeki kargaşaya sokacaktır. PKK, bu olasılıkta da ekstra destek sağlayacaktır.
Ancak, Orhan Miroğlu'nun değerlendirmelerini de görmezden gelmemek gerekir. Miroğlu, ne olursa olsun, PKK'nın tek başına Irak-İran-Suriye üçgeninde bir Kürdistan oluşturamayacağına dikkat çekiyor. Bu siyasi gücün sadece Barzani'de bulunduğunu vurguluyor. Çok doğru. Bölge ülkeleri PKK'ya gaz veriyor, bizler örgütün bölgedeki gücünü fazla abartıyoruz, Kandil de galiba kendini kaf dağında görüyor.
Paylaş