Türkiye- AB Ortaklık konseyi toplantısından sonra yapılacak açıklamalar, ilişkilerin ilk bilançosunu ortaya koyacak. Yıl sonuna kadar ki maratonun ilk etabı tamamlanmış olacak.
Bugün Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkileri düzenleyen en üst düzey organ sayılan “Ortaklık Konseyi” toplanacak.
15 ülke dışişleri bakanları veya onların temsilcileri ile Türk dışişleri bakanı İsmail Cem bir masanın etrafında buluşacaklar.
Ortaklık Konseyi Aralık ayına kadarki çok önemli bir sürecin ilk aşaması. Türkiye, bu sürecin sonunda, tam üyelik müzakerelerinin ne zaman ve hangi koşullarda başlayabileceğini öğrenmek, yani bir “tarih” almak istiyor.
Bugün Lüksemburg’da ilk bilanço çıkarılacak.
Ardından, Haziran ayında İspanya’nın Sevilla kentinde yapılacak olan doruk toplantısında, işaret alınacak.
Sonunda, aralık ayındaki Kopenhag doruğunda Türkiye’ye ya somut veya yaklaşık bir tarih ortaya çıkacak.
Türkiye bunu istiyor. Nedeni de, net bir hedef’in verilmesi toplumdaki belirsizliklerin giderilmesini kolaylaştıracak.
“Biz ağzımızla kuş tutsak, tüm kriterleri yerine getirsek dahi AB Türkiye’yi almayacaktır. Çabalarımız da boşa gidecektir” diyenlerin yanlışlıkları anlaşılacak.
Türk toplumunun “hayırcılara” direnci artacak; “evetçiler” yüreklenecek ve hükümet reform çabalarını sürdürebilecek. Aksi halde, 13 adayın 12’sine noel hediyesi dağıtılırken, Türkiye’nin dışarda bırakılması tüm heyecanı söndürecek.
Ümitler bir başka bahara kalacak.
İşte bu açıdan bakıldığında, bugünkü Ortaklık Konseyi önemli. Yapılacak açıklamalar Türkiye’nin son 1 yıldır devam ettirdiği uyum çabalarının bir bilançosu niteliğinde görülecek.
Önemli adımlar atıldı, ancak henüz gereken hedeflere varılmadı. Ortaklık Konseyi, AB’nin nabzını tutma açısından ışık tutacak.
BRÜKSEL’DEKİ HAVA NASIL?
Her geçen ay Türkiyenin adaylığı biraz daha ciddiye alınıyor. Ankara’nın AB ile uyum konusunda attığı her adım 15 ülke başkentinde soru işaretlerini biraz daha artırıyor. Bu soru işaretlerinin başında da “Türkiye’ye bir tarih verilip verilmemesi” geliyor.
AB Türkiye’nin bu konudaki beklentilerini karşılamak gerektiğine inanıyor. Bazı üye ülkeler ise hala tam üyelik müzakerelerinin başlaması için kesin bir tarih vermenin (Kopenhag kriterlerine tam uyum koşulu ile dahi olsa…) sakınca yaratacağını ileri sürüyorlar. “Eğer bir tarih verilir vede Türkiye çeşitli nedenlerle bu tarihe uymaz ise ilişkiler bu defa daha da tehlikeye girer” bir AB komisyonu yetkilisi, topluluk içinde AB’nin tam üyeliğini istemeyen çevrelere dikkat çekip “Bunlar zaten tetikte bekliyorlar. Böyle bir fırsatı kaçırmazlar. Türkiye’nin adaylık statüsünü hemen iptal etmeye kalkarlar”
Ankara’nın mesajı ise net: Bir perspektif yani bir tarih verin ki, kamuoyun desteği devam etsin, hükümetin cesareti sürsün…
MESUT YILMAZ AB’NİN GELECEĞİNİ TARTIŞTI
Başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz Pazartesi günü kurultayda bir konuşma yaptı ve Avrupa’nın geleceğinin Ankara’dan nasıl görüldüğünü açıkladı:
- AB uluslararası sorunların çözümünde etkisiz kaldıkça, bölgesel bir ekonomik güç olmanın ötesine gidemez.
- En kısa zamanda siyasi yapıya kavuşmalı ortak bir dış ve savunma politikası uygulamaladır.
- AB dünya çapında bir aktör olduğu anlayışıyla hareket etmelidir.
- Eğitim ve kültür gibi alanlarda önce rol üye devletlere bırakılmalıdır. AB’nin bu iki konudaki hareket alanı her durum için ayrı ayrı belirlenmelidir.
- Yetki dağılımı katı sisteme bağlanmamalı ve yetki dağılım listesi 10 yıl sonra yeniden gözden geçirilmelidir.
Bu konuşmada iki nokta dikkatimi çekti:
Biri Türkiye’yi Avrupaya tam anlamıyla uyum sağlamaya itmek yerine, “duyarlı bazı konularda” Avrupa’yı adeta kendimize benzetmeye çalışıyoruz!
Diğer nokta Türkiye’nin ilk defa Avrupa’nın geleceğinin tartışıldığı bir ortamda görüşlerini açıklamasıydı.
Belki farkında değiliz ancak ülke içindeki tartışmalarımız, 15 başkentte yarattığımız soru işaretleri, Brüksel’deki kurultaya katılımımız bir yerde AB’nin oluşumunun içine girdiğimizin işaretleriyle dolu.