Paylaş
Bu yazıyı yazmamak için kendimi çok tuttum.
Ancak dayanamadım.
Kızabilirsiniz. Buna rağmen, her 23 Nisan' da yaşadığımız bu komediye artık bir son verilmesi gerektiğine dair inancımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Televizyonlarda mutlaka izlemişsinizdir. İzlememenize imkan yok, zira sabahtan akşama söz edilecek fazla birşey olmadığından dolayı bu "Garip şirinlik" sürekli ekranlara getirilir.
Efendim, çocuklarımız yarının büyükleri, liderleri olacaklar ya ... Zamanında kimin aklından çıkmışsa, 23 Nisan günlerinde başbakanların, valilerin, kaymakamların, hatta komutanların koltuklarına çocuklar oturtulur ve onlar da geleceğin başbakanı, valisi veya kaymakamı gibi konuşur.
Bu çocuklar nasıl ve kim tarafından seçilir, bilemem.
Bildiğim tek şey, her “Dönemin”, “Kendine benzeyen çocukları” seçtiğidir. Genelde de hepsi pek bir bilmiştir. Ağzı laf yapanlar tercih edilir. Besbelli bir gece öncesinden aileleri veya onu seçenler tarafından neler söylemesi ve nasıl espri yapması bile öğretilmiştir.
İşin daha da komik yanı, bu oyuna herkesin katılması.
Baksanıza, Başbakan ve bakanlar nasıl gülüp eğlendiler.
Gazetecilere ne dersiniz?
Onlar da rol yapıp, o çok bilmiş çocuklara ciddi ciddi sorular soruyorlar.
Tabii bir de, o minicik çocuklara asker-polis kıyafetleri giydirip ellerine oyuncak tabanca veren aileler var. Onlara, çıldırıyorum.
Neden silah?
Neden üniforma?
Stadlardaki o cıvıl cıvıl eğlencelere ise bayılıyorum. Rengarenk giyinmiş çocukların çoşkusu da başka oluyor.
Neyse içimi döktüm.
Siz bu müsamere -komedi karışımı oyunu beğeniyorsanız, izlemeye devam edebilirsiniz.
Ben ise bunları çağ dışı buluyorum. Son derece yapmacık, iptidai geliyor. Buna ne ihtiyacımız var, bunu da anlayamıyorum. Ne çocuklar ne de büyükler oynanan bu oyuna inanıyor, ancak yine de değiştirmeye kimse cesaret edemiyor.
KOMUTAN, TÜRBANLI GÖRÜNCE KAÇMADI. LAİKLİK ELDEN GİTMEDİ...
Son derece doğru bir saptama.
Yıllardır yapılan bir kavganın ne kadar boş, ne kadar gereksiz olduğunu önceki gün gözlerimizle gördük; birlikte yaşadık.
Meclis' teki 23 Nisan resepsiyonuna, türbanlı eşler de davet edilmişlerdi. Türbanlı eşlerin geldiği sırada, Genelkurmay Başkanı ve üst düzey komutanlar da oradaydılar. Umacı görmüş gibi kaçışmadılar. Ellerini sıktılar, sohbet ettiler.
Org. Özel ve davetteki komutanların, daha önceki genelkurmay başkanları veya TSK' nın üst düzey komutanlarından ne farkı var?
Hiç farkları yok.
Onlar da diğerleri gibi katıksız laik...
Onlar da cumhuriyete bağlı insanlar...
Onlar da Atatürk ilkelerini benimsemiş askerler...
Tek farkları, değişen dünya ve değişen Türkiye' nin farkına varmış olmaları.
Demek ki, gereksiz bir didişme yaşamışız... Boş yere gerilimler yaratmışız... Sanki dünyanın sonu gelecekmiş, Türkiye batacakmış, kısa sürede İranlaşacakmışız gibi hareket etmişiz. Biraz daha karşılıklı anlayış, biraz daha uzlaşı yetermiş.
Genelkurmay Başkanı Org. Özel' in genel tutumu da bu ortama çok katkıda bulunuyor.
İlk defa, sadece kendi işiyle meşgul olan, siyasete girmeyen bir TSK ile karşı karşıyayız. Gereksiz açıklamaları olmayan, görev dışındaki konuları dillendirmeyen, her komutanın konuşmadığı bir Genelkurmay var.
Demek ki, kavga etmeden de değişebiliyormuşuz...
KİTAP KÖŞESİ
ALİ TUYGAN’DAN DİPLOMASİ DEĞİL, HAYAT DERSİ...
Ali Tuygan, benim gazetecilik yaşamımda sık sık yolumun kesiştiği bir diplomattır. Belki de yakından tanıdığımdan dolayı olacak, "Gönüllü Diplomat - Dışişlerinde Kırk Yıl" adlı kitabını (Şenocak Yayınları) bir nefeste okudum. Son sayfasına geldiğimde ise, son derece önemli bir gerçeğin farkına vardım. Bu kitabı aslında, benim gibi konuya meraklı kişiler değil, diplomat olmak isteyen tüm gençler, Dışişleri Bakanlığı' nı merak eden veya bu kurumun nasıl işlediği hakkında fikir sahibi olmak isteyenler okumalı.
Tuygan' ın anlatımı son derece rahat. Kripto yazan emekli büyükelçiler gibi değil. Gözlemleri, anıları ve değerlendirmeleri öylesine güzel işlenmiş ki, isteyen diplomasi dersi alabiliyor, isteyen de yakın geçmişimizin önemli gelişmelerinin hem perde arkasını hem de Tuygan’ın değerlendirmelerini öğrenebiliyor.
Ali Tuygan, oldum olası sağduyulu, son derece temkinli bir diplomattı. Fanatik değildi. Bu nitelikleri de, kitaba çok net şekilde yansımış. Zaten bundan dolayı, hararetle tavsiye ediyorum.
*
GÜLÜMSEMEK DİRENMEKTİR
Mustafa Balbay’ın “Silivri Üçlemesi” adını verdiği seriyi büyük bir heyecanla okumuştum. Sizlerle de paylaşmıştım. “Üçleme” bitti ama Balbay’ ın tutukluluğu hala devam ediyor. Balbay da yazmaya devam ediyor…
Mustafa Balbay’ın son kitabı, “Gülümsemek Direnmektir”, Cumhuriyet Kitapları’ ndan çıktı. Kitap, Balbay’ın Cumhuriyet Gazetesi’ ne yazdığı haftalık yazılardan oluşuyor. “Hapishane yazıları” nda farklı bir bakış açısı var. Bizler dışarıda; bir gün o konuda, bir gün bu konuda hayata devam ediyoruz. Ancak Balbay gibi içerideki gazeteciler acaba dışarıdaki “Kaosu” nasıl görüyorlar? Kitap, Cumhuriyet’i ve Balbay’ın yazılarını takip edemeyenler için faydalı. Yazılar ardarda okununca ülke gündemi için çok farklı bir görüntü çıkıyor. (www.kitap.cumhuriyeti.com.tr)
Paylaş