Vatandaşın kafasındaki “6 dolarlık” soru!

İçinde bulunduğumuz dönemlerde vatandaşın ilgisi önemli ölçüde dolara oluyor.

Haberin Devamı

 

  1. DOLAR ÇIKAR MI ENDİŞESİ İçinde bulunduğumuz dönemlerde vatandaşın ilgisi önemli ölçüde dolara oluyor. Posta ve dergilerdeki görevlerimden tanıyanlardan daha sık bu konuda sorular alıyorum. Çarşamba günü kahvaltı için gittiğim mekanın garsonundan, yıllardır arabamı bıraktığım otoparkın görevlisinden, ‘dolar yükselecek mi abi’ sorularını duydum. Karşılaştığım yönetici ve işadamlarında da aynı ruh halini gördüm. Yani dolar konusunda ciddi endişe var.
  2. 1.5 YTL OLUR HEVESİ Türkiye’de ciddi miktarda dolar tasarrufu olduğunu biliyoruz. Bankanın yanı sıra hala yastık altında dolar olduğunu tahmin ediyorum. Bu tip yatırımcılar, böyle dönemlerde ‘dolar daha da gidecek’ havasına kapılıyorlar. Oysa, 1.5 YTL’ye gelecek dolar, elinde dolar tutanlar dahil herkese büyük zarar verecek. Çünkü, bu çıkışın ekonomiye, iş dünyasına darbesi sanıldığından daha ağır olabilecek. Belki de dolar çıktı diye sevinenin kendisi ya da eşi işini kaybedecek.
  3. İŞ DÜNYASININ BAKIŞI İşadamı ve yöneticiler arasında da ‘dolar 1.5’e gider’ düşüncesi var. Son birkaç gündür iş dünyasında böyle bir hava gözlemledim. Ancak, 1.5 YTL’yi, 1 YTL’ye inme kadar uzak olasılık görüyorum. Konuştuğum uzmanlar, bunun için gerçekten daha derin bir darbeye ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyorlar. Ama kimse de ‘olmaz’ diyemiyor.
  4. YABANCI NEDEN ALMADI? Geçmiş dalgalanmalara, örneğin 2002 yılındakinde dolar yüzde 30’un üzerinde değer kazanmış. Mayıs 2006’da ise yüzde 25’i bulmuş Türk Lirası’nın değer kaybı. Şimdi ise 1.15 düzeyinden, 1.24 düzeyine geldik. Bu düzeyden de çok satışlar geldi. Ancak, devlet kağıdı ve hisse senedinden çıkıp, YTL’de bekleyen çok yabancı var. Onların alıma geçerlerse, bir miktar daha yükselebilir.
  5. ŞİMDİ NE YAPAYIM? Şimdi herkes ‘alalım mı, satalım mı’ diye doların yönünü merak ediyor. Bu sorunun yanıtını vermek zor… Ancak, orta ve uzun vadede YTL’nin gücünü koruyacağına herkes inanıyor. Kısa vadede olacakları ise dünyanın dev bankalarını yönetenler bile göremiyor. O nedenle döviz borcu bulunanların dikkatli olmasında yarar var. Borçlanmalarda, gelir kaynağına göre davranmak, daha isabetli olacaktır. YTL kazanan birinin, döviz borçlanması, risk olasılığını da artıracaktır.
  6. KAFA KARIŞIK: Gerçekten kafalar karışık. Çünkü, her kafadan, daha doğrusu her uzmanın kafasından farklı bir ses çıkıyor. Biraz bilgi bombardımanı var gibi geliyor. Bu da vatandaşın kafasını doların yönü konusunda karıştırıyor, hatta bir miktar paniğe bile neden oluyor.

 

Piyasalardaki düşüş dönemi 17 ay geçer mi?

Son tanık olduğumuz dalgalanma Mayıs 2006 ‘da olandı. 4 Mayıs’da başlamış neredeyse 50 gün sürmüştü. Bu dönemde dolar, 1.31 düzeyinden 1.6 YTL’ye kadar çıkmıştı. Doğal olarak borsada düşüş, faizlerde ise yükseliş yaşanmıştı.
/images/100/0x0/55eb5a48f018fbb8f8bbaf3c

Şimdi herkes hem fikir ki, ‘daha sert’ bir dalganın içindeyiz. Dalganın kriz ya da resesyona doğru gidip gitmediğini ise tahmin etmek zor. Bazı ekonomistler, ‘içindeyiz’ derken, bazıları ‘yüzde 50 olasılık’ gibi değerlendirme yapıyorlar. Gerçekten de tahmin etmek zor. Gidişin yönü başta ABD Merkez Bankası olmak üzere dünyada parayı yönetenlerin uygulayacakları strateji yönlendirecek. Bunlar da içinde olduğumuz ‘dalga’ ya da her neyse onun ne kadar süreceğini belirleyecek.

Haberin Devamı

Geleceğe yönelik tahmin yapmak için bazen geçmişe bakmak iyi olabiliyor. O nedenle sizlerle son yıllardaki ‘düşüş’ ve ‘yükseliş’ dönemlerinin ne kadar sürdüğünü paylaşmak istiyorum. Önce iyi haber. Yükselişler, düşüşlerden daha uzun sürüyor. Ortalama yükseliş dönemi 25 ay, düşüş dönemleri ise 7 ay sürüyor. Kötü haber ise düşüş dönemlerinde süre 17 aya kadar çıkabiliyor. Ancak, 1 ay gibi kısa sürede tamamlandığı da oluyor.

Hatırlıyorum, Mayıs 2006’daki dalgayı, ‘son yılların en büyüğü’ diye değerlendirenler de vardı. Tahmin edildiğinden hasarsız atlatıldı. Şimdi de benzer değerlendirmeler var. Umarız, bu da ucuz ve hasarsız atlatılır.

 

 

40 grubun şirket sayısı yüzde 26 arttı, yeni dönemde bu hız devam edecek mi?

Yaptığımız bir araştırmada Türkiye’nin en büyük 40 holdinginin 2001-2007 yılları arasında şirket sayısını ortalama yüzde 26’nın üstünde artırdıklarını hesaplamıştık. Bu oran bazı holdinglerde yüzde 400’lere kadar ulaşıyordu. İlk 10 gruba baktığımızda, ortalama şirket sayısındaki artış yüzde 50’lere yaklaşıyordu. Orta ölçeklilerden büyük ölçeklilere çok sayıda grup yeni yatırım ya da satın almalarla şirket sayılarını artırmışlardı.

Haberin Devamı

Örneğin, Koç, bazı şirketlerini birleştirmiş ve bazılarını satmış olmasına rağmen 99’dan 105’e çıkarmış. Zorlu 46’dan 58’e, Doğan 66’dan 190’a, Boydak 14’den 29’a çıkarmış. Afken, Altınbaş, Arkas ve Esas gibi gruplar ikiye katlamışlar.

Son dönemde yaşanan ekonomik sorunlara kadar konuştuğum işadamı ve yöneticilerde, yeni işe girme, şirket satın alma konusunda büyük bir ‘iştah’ görüyordum. Daha 15 gün önce konuştuğum bir işadamı, ‘Satın alma artık Türkiye’nin gündeminde. Bütün gruplar, yurtdışı dahil satın almalarla büyüyecek’ diye konuşuyordu. Hatta kuyum, perakende, teknoloji ve gıda sektörlerinde, yakından bildiğim satın almaların olacağını da duymuştum. Örneğin, kuyum sektöründen iki şirketin büyüme planına satın almaları koyduğunu biliyorum. Bazı perakendecilerde de bu plan vardı.

Hepsinden ötesi, bazı şirketlerini satan gruplar tam da yeni alanlara girmeye hazırlanıyorlardı.Ancak, yaşananlardan sonra bu alandaki gelişmelerin nasıl olacağını merak ediyorum. Gerçekten de istihdam yaratan bir büyüme rüzgarı yakalayan özel sektör, umarım dalgadan olumsuz etkilenmez, ekonomiye katkıya devam ederler.

Yazarın Tüm Yazıları