PaylaÅŸ
Çok ender olarak istifa edip, ortadan bir süre yok olan CEO’lara rastlıyoruz. Ancak, ‘Şirketi iyi yönetmedin’ yaklaşımı ile bir CEO’nun koltuğundan olduğunu pek duymadım.
Fakat ABD’deki gelişmeleri izleyenler, son aylarda CEO’ların koltukta oturma süresinin aylarla ölçüldüğünü görüyorlar.
Geçen hafta içinde sohbet ettiğim, dünyanın önde gelen ‘beyin avcısı’ şirketlerinden Egon Zehnder’in CEO’su John Grumbar’a bu yaşananların nedenlerini sordum.
Grumbar, sohbetten önce benimle ilgili bilgi almış olacak ki, ‘Şirket Doktoru olarak sen de bilirsin’ diye takıldı ve 4 hayati hataya dikkat çekti:
  Â
1. Bu tip CEO’lar, geçmişteki sağduyulu olanların aksine daha çok kendilerine güveniyorlar. Büyük bir ‘kibirlilik’ içinde davranıp, insanları unutuyorlar.
2. Finansal sonuçlara ve ödüllere fazla inanıyorlar. Devlete, topluma, hissedarlara ve çalışanlara karşı sorumluluklarını unutup, pazara odaklanıyorlar. Kar ve büyüme hedefi ile kendi alacakları bonusu hedefleyen strateji izliyorlar.
3. Bütün her şeye sahip olmak, kararları kendileri almak istiyorlar. Dinlemeyi pek sevmiyorlar. Ekip, müşteri, hissedar ya da çalışan… Bunları genelde yok sayıp, kendi bildikleri yolda ilerliyorlar.
4. CEO’lar, ‘sabırsız yöneticilerle’ başa çıkamadıkları için, şirketlerini kısa vadeli yönetiyorlar. Borsayı mutlu etmeye yönelik stratejiler, şirketleri uzun vadede yanlış yola götürebiliyor.
4 YILDA YURTDIŞINDA 1000 TÜRK ŞİRKETİ KURULDU
Türkiye’den ülke dışına gidip şirket kuranların sayısı bir zamanlar parmakla sayılırdı. Rahmetli Vehbi Koç, ABD ve Avrupa ziyaretlerinde, ülke dışında şirket kurmanın önemini anlamış, Ram’ın kurulmasını sağlamıştı. Bunu Sabancı ve diğer grupların şirketleri izlemişti.
1980’lere kadar ülke dışında sınırlı sayıda şirket kuruldu. Esas canlanma 1990’larda, patlama ise 2000’lerde gerçekleşti. Üstelik 2000’lerin ortalarından itibaren bazı gruplar satın alma yoluyla şirket sahibi olmaya başladılar.
Bunun sonucunu rakamlarda görüyoruz. 10 yıl önce, yurtdışındaki Türk şirketlerinin sayısı 815 idi. Son 10 yılda ise Cumhuriyet döneminde kurulanın neredeyse iki katı kadar, 1634 şirket kurularak bir rekora ulaşıldı. Böylece şirket sayısı 2008’in ilk 6 ayı sonunda 2 bin 449’e yükseldi.
Ãœlke tercihleri deÄŸiÅŸiyor
Türk girişimcisinin globalleşme ve ‘fırsatları yerinde kullanma’ girişimini çok önemli buluyorum. Rakamlara bakınca birkaç kritik gelişme dikkatimi çekti. Onu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
-2001’de en çok sermaye ihraç edilen ülke Hollanda idi. 2008’de de bu ülke yerini korumuş. Ancak, İngiltere ve Almanya’nın yerini Azerbaycan ile Malta almış.
-En büyük düşüşü 2001’de 10’uncu sırada yer alan, ancak 2008’de 18’inciliğe düşen Fransa yapmış.
-Sermaye ve şirket sayısında son 10 yılda ulaşılan artışlar açısından da ilginç tablo ortaya çıkıyor. Sermaye açısından ‘ilk 10’ ülke arasında, tekstilin gittiği merkezler olarak bilinen Cezayir, Tunus, Fas gibi ülkeler var.
-Şirket sayısı açısından sıralamaya bakınca, geçmişte az bulunduğumuz, son yıllarda atağa kalkan ülkeler öne çıkıyor.
AİLE İŞLETMELERİNİN 10 ÖNEMLİ SORUNU
Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, Türkiye’de KOBİ’leri, aile işletmelerini en yakından tanıyanlardan biridir… Edirne’den Ardahan’a sürekli ziyaretler yapar, sorunlarını dinler, çözüm üretir. O nedenle içinde bulunduğumuz dönemde bu tip işletmelerin ne gibi sorunlarla mücadele ettiğini de iyi bilir. Geçtiğimiz günlerde oturup, aile işletmelerinin finans alanında yaşadıkları 10 önemli sorunu çıkardık:
1. KOBİ’ler, finansman ihtiyacı için çeşitli arayışlar yapıp, en son bankanın kapısını çalıyorlar. Bu nedenle bankaların ajandasında önemli yer tutuyorlar. KOBİ’lerin kredilerinden aldıkları payın son 3 yılda yüzde 32 düzeyine çıkması da bu ilginin göstergesi.
2. KOBİ’ler, bankalarını ‘dost’ olarak algıladıklarında, daha iyi verim alabiliyorlar. Doğru yol gösterilip, doğru finansman desteği ile bir esnafın zaman içerisinde KOBİ düzeyine ulaştığına da tanık olabiliyoruz.
3. Artık KOBİ’ler, sadece kredi vermek için kapılarını çalan bankalarla yetinmiyor. Farklılaşmış, sektörel uzmanlığa ulaşmış, yöresel sinerjiye önem veren ve şube ağı geniş bankaları seçiyor.
4. İşletmeleri, hala bilgi ve belge paylaşmaktan kaçınıyorlar. Oysa, bilançolar, tek başına performansı açıklamaya yetmeyebilir. Başarılı bir ilişki için, finansal sonuçları algılamaya destek verecek verileri de paylaşmanın gerektiği açıktır.
5. Belli bir büyüklüğe kadar ‘aile yönetimi’ başarılı olabiliyor. Ancak, büyümeyle birlikte, yönetim zaafı öne çıkıyor. Bunun ilk yansıması da finansal performansı yeterince yansıtmayan mali tablolarla kredi talepleri şeklinde oluyor.
6. Doğru verilmediği takdirde, özellikle küçük aile ve tarımsal işletmelerde, kredi şirketi zora sokabiliyor. Çünkü, işletme sahibi, krediyi yatırım için değil, harcama amaçlı da kullanıyor.
7. Kritik bir başka sorun da ‘sermaye yetersizliğidir.’ Çoğu aile, bunu çok önemsemediği için, birden mali sıkıntıya girebiliyor.
8. ‘Vade uyumsuzluğu’ ciddi sorun olmaya devam ediyor. Alacak ve borçların uyumla hale getirilmesinde son yıllarda bilinç artsa bile, iyileşme pek ortaya çıkmadı.
9. Şirket için edinilen makine ve teçhizatı aktife yansıtma konusunda sorun yaşıyor. Ya aktife geç ya da hiç yansıtmadığından, bilançoları ve şirketin gerçek gücünü algılamada sıkıntılar ortaya çıkıyor.
10. Kredide hala ‘teminat’ bir engel olarak görülüyor. Oysa, bankacı için, iyi açıklanmış bir faaliyet geliri, sürdürülebilir büyüme ve kar yaratan nakit akışı, teminatı ikinci plana iter.
   Â
PaylaÅŸ