Paylaş
İstisnasız her ilde karşılaştığımız bu soruyu yöneltenler, ardından da ekliyorlardı: ‘Bunu çek ve senetlerdeki sorundan da görebilirsiniz.’
Geçenlerde İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük, ‘Ekonomik Durum Tespiti’ adlı raporu açıklarken bu görüşleri destekleyen bir saptama yaptı: ‘Karşılıksız çek ve senetlerle karşılaşan işletmelerin oranı 2006 yılının ilk yarısında yüzde 54.8 idi, 2007 yılının ikinci yarısında ise yüzde 72.7’ye yükseldi. Bu 1999 yılından bu yana karşılaşılan en büyük orandır ve ekonomide yavaşlamanın bir sonucudur.’
Rakamlar hem ‘madem ekonomi iyi, neden işler kötü gidiyor’ diye isyan edenleri hem de İSO Başkanı’nı doğruluyor. Çünkü, karşılıksız çek ve protestolu senet sayısı, kriz yıllarını çoktan aştı. Son rakamlara bakıyorum… 2007 yılı sonunda karşılıksız çek miktarı 1 milyon 400 bini geçmiş. Protestolu senet sayısında ise 1 milyon 470 bin düzeyi aşılmış.
Geçmiş yıllara ait rakamlarla karşılaştırıyorum. Tablo biraz kötü… Denebilir ki, son birkaç yıldır ekonomik aktivite arttı, bu nedenle çek ve senetlerde sorun miktarının yükselmesi de normal karşılanmalı… Bu doğru… Ancak, rakamlardaki artışların da çok olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Örneğin, ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılında karşılıksız çek toplamı (banka bildirimi ve mahkeme kararı toplamı) 1 milyon 199 bine ulaşmış. Sonraki yıllarda gerilemiş. 2005 yılındaki canlanmayla birlikte tekrar artışa geçmiş.
Benze tablo protestolu senetlerde de var. 2001 yılında 805 bin düzeyinde olan protestolu senet sayısı, 2007 yılında 1.5 milyon adede ulaştı. Önemli bir artış.
Son olarak bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. İSO’nun anketine göre, bu sorun, daha çok küçük ve orta ölçekli işletmeleri ilgilendiriyor. Çünkü, protestolu senet ve karşılıksız çeklerin toplam satışları oranı küçük işletmelerde yüzde 5.4’e, orta boy işletmelerde yüzde 3.7’ye, büyüklerde ise yüzde 2.6’ya denk geliyor. Sorun küçüklerin… Ancak, büyüklerin oranının da yüzde 1.1’den yüzde 2.6’ya artması da dikkatlerden kaçmamalı…
Amerikalılar, isyan ettikleri şirketleri şimdi acil yardıma çağırıyorlar
Dikkatli okurlar belki hatırlayacaklardır. Birkaç yıl önce Dubai kökenli yatırımcılar ABD’de 5 limanı almak isteyince, ortalık ayağa kalkmış, satış gerçekleşmemişti. Sonraki aylarda İngiltere’de enerji şirketi Centrica’yı Rus Gazprom’un alması gündeme gelmiş, benzer tepkiler ortaya çıkmıştı.
Ancak, son aylarda yaşanan dalga, başta ABD olmak üzere Batı’da “uzak diyarlardan gelen” yabancılara bakışı değiştirdi. Tıpkı kovboy filmlerinde olduğu gibi… Kızılderililerin kuşattığı kalede sıkışan askerler, uzaktan gelen “süvari” borusunun sesine nasıl seviniyorlarsa, şimdi de benzer bir tablo var. Amerikalılar, Arap ve Asya ülkelerinin kurdukları yatırım fonlarından medet umuyorlar. Bazıları bu amaçlarına ulaştı, bir bölümü hala görüşme içinde. Hedef, Kuveyt, Dubai, Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hükümetlerinin yönettiği fonların, kendi hisselerine yatırım yapmasını sağlamak. Böylece, içine düştükleri mali krizden de çıkmayı planlıyorlar.
Aslında Amerikalılar haklı… Çünkü, ilk defa 1955 yılında Kuveyt’te kurulan bu hükümet fonları toplam 2.8 trilyon doları yönetiyor. Morgan Stanley’in yaptığı tahmine göre 2015 yılında büyüklükleri 12 trilyon dolara ulaşacak. Çünkü, mevcutlar büyüyecek, aralarına yeni fonlar katılacak.
Tabloda Amerikalı şirketlere yatırım yapan gelişmekte olan ülke fonlarının adlarını görüyorsunuz. Citigroup’dan Merrill Lynch’e, Morgan Stanley’den UBS’e çok sayıda çok sayıda kuruluş, bu fonlara hisse sattı. Hisse bedelleri 600 milyon dolardan 12.5 milyar dolara kadar ulaşıyor. Son olarak İsviçreli UBS, Uzakdoğu ve Ortadoğu kökenli iki fondan 11.82 milyar dolar nakit girişi sağlayacaklarını açıkladı.
Sırada yeni anlaşmaların olduğu da konuşuluyor. Böylece, Asya ve Ortadoğu ülkeleri, nakit sıkıntısı yaşayan Amerikan şirketlerinin hisselerini, çok cazip bir şekilde elde ediyor, hem de iyilik yapmış oluyorlar. Ama bakalım bu da onlara ilaç olabilecek mi?
Bireysel Emeklilik Sektöründe büyük hareketlilik bekleniyor
Ortalık toz duman… İyi gelişmelerin de çok farkına varmıyoruz. İş dünyasında çok iyi gelişmeler oluyor, hepsi arada kaynayıp gidiyor. Örneğin, Türkiye’de sessiz sedasız büyük bir sektör doğuyor. Birkaç yıl önce yola çıkan Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), 2007 yılında 1 milyon 464 bin katılımcıya ulaştı. Neredeyse her yıl 350-400 bin kişi sisteme katılıyor.
11 şirket vardı, Aviva ve Ak Emeklilik birleşip, Avivasa ortaya çıkınca şirket sayısı 10’a düştü. Ancak, 3 yılda, şirket değerleri açısından bakarsanız, neredeyse 4-5 milyar dolarlık bir değer yaratılmış oldu.
Pek çok kimse BES’de bu kadar hızlı bir gelişme beklemiyordu. O nedenle bazı gruplar bu işe beklenen yatırımı yapmadı, önem vermedi. Sektöre liderlik edenler ise meyvelerini topluyorlar. Sıfırdan yaratılan “şirket değerleri” ve yabancıların ilgisi de bunu ortaya koyuyor.
Büyüme yüksek olunca, yeni grupların, özellikle yabancıların ilgisi de artıyor. Sıradaki yeni yatırımlar da bunu açıkça ortaya koyuyor. Çünkü, 10 olan şirket sayısının, yıl bitmeden 14’e ulaşmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Aldığım bilgilere göre, Denizbank, Deniz Emeklilik’i 2009 yılı başında faaliyete geçirmiş olacak. TEB ise yabancı ortağının şirketi Cardiff ile sektöre girmeye hazırlanıyor. Ergo İsviçre’nin ilgisi biliniyor. Sanıyorum 2008 sonunda izin almış olacak. Finansbank ise başvurusunu yaptı, izin her an çıkabilir.
Bu arada Groupama Başak Grubu’nun planları da çok agresif olacak. Çünkü, her girdikleri alanda satın alma ile büyüyen grup, emeklilik sektöründe de bu yolu deneyecek. Ancak, sanıyorum bunun için 1 yıldan fazla beklemek gerekecek.
Paylaş