Paylaş
Ona göre, 1950’lerin ortalarında doğan Bill Gates ve Steve Jobs girişimciler, 1970’lerdeki uygun eko sistemin (Teknolojinin yükselişi, Nasdaq’ın kurulması ve hükümetin desteği) ciddi katkısını görmüşlerdi.
Amerika’nın altın dönemini yaşadığı 1860-1870 yılları arasında doğanlardan da çok önemli işadamları çıkmıştı. Bunlar arasında ülkenin gelmiş geçmiş en zengin 14 kişisinin bulunması da tesadüf olarak kabul edilmiyordu.
Eko sistemin önemi
Bunları neden yazdım? Çarşamba sabahı Üniversiteli Girişimciler Ödülü’nün tanıtım toplantısı vardı. Dünya Üniversiteler Girişimciler Ödülü’nün Türkiye ayağı olan bu organizasyon, Süreyya Ciliv, Ali Sabancı ve Faruk Eczacıbaşı’nın katıldığı toplantı ile basına duyuruldu.
Toplantı sırasında üç konuşmacı da girişimciliğin önemine değinirken, özellikle ‘eko sistemin’ önemine dikkat çektiler. Girişimcilik ruhunun ortaya çıkması ve her yaştan kişinin iş kurabilmesi için para tek başına yeterli değil. Girişimciyi etkileyen her şeyin (Kısaca eko sistem), yani ekonomik durumun, yasal altyapı,
teknoloji, finans olanakları, melek yatırımcılar ve üniversitelerin de hazır olması gerekiyor.
‘Şans değil, uygun ortam’
Ali Sabancı, ‘Eko sistem kurmak, girişimcilikte başarının anahtarıdır’ diyor ve sözlerini şöyle destekliyor: ‘Microsoft, Google, Facebook, Apple’ı kuranların mekanı üniversiteydi. Hepsi iş hayatına atıldıklarında Nasdaq kurulmuştu. Onları destekleyecek bir finans sistemi doğuyordu. Girişimciliğe bir şans olarak bakmamak gerekiyor.’
Faruk Eczacıbaşı, bu görüşü desteklerken, Jhonson&Jhonson’ın başkanı William Weldon’un bir sözüne dikkat çekiyor:
‘İnovasyon para işi değildir, ortam işidir. Uygun ortamlarda yeni buluşları ortaya çıkarmak daha kolaydır.’
Üniversiteliler için şans
Global Üniversiteli Girişimciler Ödülü’nün Türkiye ayağı, gençler için gerçekten önemli bir şans… Türkiye’deki yarışmada kendilerini gösterip, ABD’deki finale katılmaya hak kazandıklarında, finalde 200 bin dolarlık ödüle ulaşma şansını da yakalayabilecekler.
Olay sadece para değil… Aynı zamanda Türkiye’de ve ABD’de, birbirinden değerli jüri üyelerinin karşısına çıkacak, onlarla tanışma şansı elde edecekler.
Ödül alamasalar bile ürünlerini ve hizmetlerini Türkiye’ye duyurma olanağını bulacaklar. Ben üniversitede okuyup, şirket sahibi olanlara katılmalarını kesinlikle öneririm. Sitenin adresi www.universiteligirisimci.com
'Sisli ağustos’ ve yatırımcı
Goldman Sachs Asset Manageent’ın başkanı Jim O’Neil, son günlerde yaşananı ‘Ağustos Sisi’ diye tanımlıyor. ‘BRIC’ kavramının da yaratıcısı olan O’Neil, yatırımcıların yoğun sis nedeniyle önlerini göremediğini anlatıyor yazısında.
İşin doğrusu O’Neil’in dikkat çektiği gibi, ‘yoğun sis’ ve ona bağlı olarak ortaya çıkan ‘güven sorunu’, elinde para olanları ciddi şekilde etkiliyor.
Böyle bir ortamda yatırımcının elindeki parayı karlı bir şekilde değerlendirmesini bir yana bırakın, koruması bile zor. O nedenle herkes kılı kırk yararak yoluna devam ediyor.
Türk yatırımcısı için de durum farklı değil… Dövizi ben artık yatırım aracı olarak kabul etmediğim için onu saymıyorum. Hisse senedi, herkesin alabileceği bir araç değil. Geriye mevduat, repo, devlet kağıdı ve fonlar kalıyor.
‘Şu anda parayı nereye yatırmalı’ diye soranlara, bu sayfadaki tabloya dikkatle bakmalarını öneriyorum. Aylık getirileri yaklaşık olarak veriyorum. En anlamlısı 6 aylık mevduat olarak görülüyor. Bu arada uzun vadeyi düşünenler, endeksin gerilemesi durumunda, A tipi fonlara da yönelebilirler. İç inde hisse senedi bulunan bu fonlar, gelecek için anlamlı kazançlar üretebilir. Ancak, kararınızı, kendi vade ve ihtiyacınıza göre verin.
Dövizle konut kredisinde çözüm yok
Japon Yeni ve İsviçre Frangı ile konut kredisi alanların yaşadıkları dramı birkaç defa yazdım. İnsanın içini burkan bu sorunu gündeme taşıyıp, sıkıntılarını bir şekilde paylaşmayı istedim.
Ama üzülerek yazıyorum ki, bu konuda bir çözüme ulaşmak mümkün değil. Konuştuğum bankacılar ve hukukçular da aynı görüşte. Ortaya çıkan görüşleri birkaç başlık altında özetlemek mümkün:
‘Kredi kartı gibi kolay değil’
1. Sırf hacim yaratmak amacıyla çok sayıda banka bu tür kredileri verdiler. Şimdi bu bankalar, ‘Her şey yasaldı ve siz seçtiniz’ deme hakkına sahipler.
2. Bankalar da o kredileri verirken döviz olarak risklerini ‘hedge’ etmişlerdi. Bankanın cebinden bunu ödemesi artık mümkün değil.
3. Bankalar, vade uzatma ya da TL’ye çevirme gibi yöntemleri önerebilirler ya da önermeliler.
4. Hükümetin serbest piyasaya, üstelik bankayı zarara uğratacak bir alana müdahalesi mümkün değil. Kredi kartında olan, bankaların faiz gelirlerinin bir kısmından vazgeçmeleriydi. Şimdi kredi için bunu yapmaları mümkün değil.
Gelen mesajları bir yana bırakın, Japon Yeni ve İsviçre Frangı’ndaki yükselişler zaten gerçeği gözler önüne seriyor. Ortada ciddi bir dram var. İnsanlar bilmedikleri bir para biriminden borçlanmış ya da borçlanmaya zorlanmış, müthiş bir borç yüküyle kalmışlar. Çaresizler… Ama yapacak bir şey de yok gibi görünüyor.
Paylaş