Kredi kartında borç batağı oluştu mu?

En çok televizyondaki yarışma programlarında görüyorum. Yarışmaya katılanlardan bazıları ‘kredi kartı borcumu ödemek için buradayım’ benzeri gerekçeler ortaya atıyorlar.

Haberin Devamı

Aşağı yukarı her yarışmada ‘kartzede’ görmek mümkün… Sadece o kadar mı? Okurlar arasında da bu sıkıntıyı yaşayanlar olduğunu, mesajlardan anlıyorum. Çevremde de tanık olduklarım var. Biraz da ‘kredi kartı’ kullanmayı bilmemeden kaynaklanan sorunlar nedeniyle etrafta sanki çok sayıda ‘zede’ varmış gibi bir izlenim oluştu bende…

Bankacılar ise aynı görüşte değil… Bu kadar bir büyüklük içinde ‘sorunlu müşteri’ sayısını normal buluyorlar. Hatta Garanti Ödeme Sistemleri’nin genel müdürü Mehmet Sezgin, ‘2008 yılının ilk aylarında iyileşme var. Sorunlu rakamlar aşağıya doğru gidiyor’ diye konuşuyor.

Peki rakamlar ne diyor?

Merkez Bankası’nın verilerine göre, 2008 yılının Ocak ayı sonu itibariyle kredi kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı 623 bini geçmiş durumda. Ayrıntıları tabloda görüyorsunuz. Son 5 yılda ciddi artış var. 2003 yılında 25 binli düzeylerden başlamış, 2007’de 220 bini geçmiş.

Haberin Devamı

Ancak rakamı değerlendirirken bütüne bakmakta, toplam kart sayısını ele almakta yarar var. 5 yı/images/100/0x0/55ea1a41f018fbb8f86b6490l önce kredi kartı sayısı 19.8 milyonmuş. 2008 Ocak ayı sonu itibariyle 37.6 milyona ulaşmış. Türkiye’de kişi başına kredi kartı sayısı 1.8 adet düzeyinde. Bu, kart sahibi sayısının 21 milyon civarında olduğu anlamına geliyor. Bu büyüklük içinde 600 bin kişi o kadar da yüksek değil. En azından ‘kartzede’ edebiyatı yapacak kadar da değil.

Kart kullanmayı bilmiyoruz

Evet, gerçekten kart kullanmayı bilmiyoruz. Örneğin, bir arkadaşın yakını, kredi kartıyla nakit çekip, otomobil alımında kullanmış. Sonradan ödeyemediği için, borcu katlanarak büyüdü. Karttan nakit çekip, hisse senedi alanlar da gördüm. Bir kartı varken, ikinci kredi kartını çıkarıp, birini nakit kaynağı olarak değerlendirenleri, kullanıcısından dinledim.
Başka örnekler de saymak mümkün… Aralarında çaresiz olduğu için ölçüsüz kullananlar, ipin ucunu kaçıranlar da vardır. Onları da anlamak gerekiyor. Ancak, hepsinden önemlisi, kredi kartının, bir ödeme aracı olduğunu hatırlamakta yarar var.

Haberin Devamı


 Niye Türkiye’den de Tata’lar çıkmasın?

Türkiye, büyük kriz dalgasının ortasında, kendi yarattığı iç siyaset tsunamisinin içinde boğuşurken, gelişmekte olan ülkelerden başarı öyküleri dünyaya yayılıyor. Hindistan, Çin ve Brezilya gibi, bize rakip ülkelerin şirketleri küreselleşme yolunda emin adımlarla yürüyorlar. Bunun en son örneğini Hintli Tata Grubu verdi. Dalganın tam ortasında, onlar İngiltere’de, İngilizler için çok önemli iki markayı aldıklarını açıkladılar. Artık efsane Jaguar ve Land Rover markaları 2.3 milyar dolar karşılığı Tata’nın olacak.

20 milyar dolarlık alım

Bu, Tata’nın ilk satın alması değil. şirket 2006 yılında da dünya devi Hollandalı çelik şirketi Corus’u 12.7 milyar dolara satın almıştı. Ardından da Amerikalı General Chemical Industrial Products'ı 1.01 milyar dolara b/images/100/0x0/55ea1a41f018fbb8f86b6492ünyesine katmıştı. Tata’nın son 3 yılda ülke dışından yaptığı alımların 20 milyar dolara yaklaştı. Şirketi yakından izleyen analistler, alımların devamını bekliyor.

Haberin Devamı

Aslında olay Tata ile ilgili değil. Hintli şirketler, özellikle globalleşme peşindekiler, bunun yolunun satın alma ile olacağının farkındalar. 2006 yılında 24,7, 2007 yılında da 22.5 milyar dolarlık satın alma da bunu gösteriyor.

Son dönemde büyüme için ülke içi ve dışı satın alma yapan, bunun peşinde olan şirketlerin bir ölçüde önü kesildi. Satın alma yapanlar, döviz riski nedeniyle sıkıntılı. Alım peşindekilerin heyecanı azaldı. 3 ay önce, “Satın almalarla büyüyeceğiz” heyecan ve iştahını, son 2 haftadır pek görmüyorum. Umarım heyecan yeniden gelir, Türkiye’den çıkan Tata’ların sayısı hızla artar.
 
‘Ürün yağmuru’ artarak devam edecek!

 Bu ay içinde ‘ambalaj’ ve ‘pazarlama’ konulu bir konferans için sunum hazırladım. Çeşitli kaynaklardan, tanıdık yönetim gurularından yardım aldım. Ortaya ilginç bilgiler çıktı. Örneğin, ABD’de yılda 40 bine yakın ürün piyasaya sunuluyor. Bunlardan yüzde 90’ı başarısız oluyor.

Haberin Devamı

Türkiye’de ise yılda 5-6 bin arası yeni ürün piyasaya veriliyor. Aralarından 2-2.5 bini başarısız oluyor.  Rakamlar ortada… Tam anlamıyla bir ‘ürün yağmuru’, ona bağlı ‘tüketici cumhuriyeti’ var. Bu tablo karşısında şirketlerin işi zor.
14 saniyelik karar

Nasıl zor olmasın ki? Tüketicinin alışveriş süresi  3-10 dakika arasında değişiyor. Karar verme süresi ise ortalama 14-15 saniye…  Bu kararını küçük bir eczanede 3 bin, butikte bin, büyük bir markette 50 bin ürün arasından veriyor. Üstelik sürekli yeni ürün ve marka da geliyor.

Şirketlerin ne yapıp ne edip, bu sürelerde kendi ürününü öne çıkarması gerekiyor. Bunun yolu da yüzde 70 etkili olduğu saptanan ‘ambalaj’ ile ‘etkin reklamdan’ geçiyor. Tabii markanın arkasındaki yönetim ve ürün kalitesi ile marka vaadini unutmadan…
 

Yazarın Tüm Yazıları