Paylaş
Türkiye İstatistik Kurumu’nun enflasyon hesabı için izlediği verilerden aldığım bu rakamlar, 7 yılda, fiyatların 3 katına ulaştığını ortaya koyuyor. Üstelik, bu resmi rakamlar… Fiyatlar, aldığınız kasap ya da markete göre daha yukarı da gidebiliyor.
Geçenlerde bir araştırma yayınlandı. Buna göre 1 kilogram et Avrupa’da 4-7 Euro, ABD’de ise 4 dolardan satılıyor. Türkiye’de ise 15 doları buluyor. Avrupa ve ABD’deki vatandaşların satın alma gücünü düşündüğünüzde, Türk halkının durumunun ne kadar içler acısı olduğu daha iyi anlaşılıyor. Onlarda kişi başına milli gelir 30-40 bin dolar arasında, bizde ise 8-9 bin dolar düzeyinde seyrediyor.
İki önemli gelişmeye dikkat
Sadece son 1 yılda etin fiyatının yüzde 70 olması, bir anda herkesi bu cepheye yönlendirdi. Tarım Bakanı’nın da açıklamasını okudum. ‘Et fiyatlarına yönelik önlemler’ hazırlığı içinde olduklarını belirtiyorlar.
Bakanlığın önlemleri mutlaka işe yarayacaktır. Ancak, Türkiye’de et ve hayvancılığa ilişkin son 20 yılın veri ve gelişmeleri, sorunun başka yerlerden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Bence iki önemli konu var:
1. Türkiye’de son 40 yılda nüfus 35 milyondan 76 milyona ulaştı, buna karşılık hayvan sayısı geriye geldi. Oysa, hayvan sayısının en az nüfus hızı kadar artması gerekirdi. En azından yerinde sayması beklenirdi.
Rakamlar öyle demiyor. 1970’lerde 71 milyon olan hayvan (Sığır, koyun, keçi ve manda) nüfusu, 2008 yılında 40 milyonlara kadar düşmüş. Yani arz ve talep dengesi müthiş şekilde bozulmuş.
Et Balık Kurumu özelleşince!
2. Uzun yıllar Et Balık Kurumu (EBK), Türkiye’de hayvan arz ve talebini dengeleyici rol oynamıştı. Bu kurumun özelleştirilmeye başlandığı 1995 yılından bu yana, hayvancılık büyük bir darbe yedi. EBK’nın kombine ve tesislerini alanlar, onu işletemedi ya da arazilerinden faydalanma yoluna gittiler. Sonuçta, hayvan yetiştiricilerini destekleyici politikalar geliştirilemedi.
Bu iki etkenin dışında, terör olayları ve ona bağlı gelişmelerin hayvancılığa vurduğu darbeyi de hatırlamakta yarar var. Ancak, öyle ya da böyle… Türkiye, bir zamanlar ‘tarımda kendine yeten ülke’ konumunu, hayvancılıkta da kaybediyor. Bu sadece ‘et fiyatları’ artışı ile Türkiye’ye zarar vermiyor, aynı zamanda Anadolu’daki bir bölüm insanın geçim kaynağına da darbe vuruyor.
Bankalar ‘güvertede mi’ tartışması sürüyor
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, geçen hafta içinde bankacılar için epey ağır konuşmuştu:
‘Bankalar güvertede keyif çatarken, reel sektör gemiyi yürütmek için makine dairesinde zor anlar yaşadı. Karlarında gözümüz yok, daha fazla kazansınlar ama reel sektöre de destek olsunlar’ demişti.
Hafta sonu bazı banka genel müdürlerine düşüncelerini sordum. Genelde ‘BDDK Başkanı açıklama yapacak, onun değerlendirmesi daha doğru’ yaklaşımı hakimdi.
Ancak, BDDK Başkanı’nın mesajı ise çok agresif olmadı. Sadece bir yanıt olmakla kaldı bence…
En açık mesajı veren ise Türkiye İş Bankası’nın genel müdürü Ersin Özince oldu:
‘Türkiye İş Bankası olarak nerede olduğumuzu tarih yazmıştır ve yazacaktır. Sayın Bakan, değerlendirmelerine saygı duyduğumuz bir kişidir. Eleştirilerinden İş Bankası özelinde alınmamızı gerektirecek bir durum yoktur. Bankacılık ve sermaye piyasamız, ulusal ekonominin hedefleri doğrultusunda büyütüldükçe, reel sektör finansmanı daha da iyi yapılabilecektir.’
Kredi sıkıntısı yaşayan
KOBİ’lerin sorunlarını bekliyorum. Bankacılarla konuşuyorum. ‘Kredi verecek KOBİ arıyoruz’ diyorlar. Hatta bazı organizasyonlarda birlikte olmak üzere Anadolu’yu karış karış geziyorlar. Birlikte gittiğimizde görüyoruz, inanılmaz bir çaba gösteriyorlar kredi vermek için…
Bunun karşısında KOBİ cephesine ve onların sözcülerine bakınca karşımıza farklı bir tablo çıkıyor. Onlar da ‘Kredimiz kesiliyor, bankalar bize kapılarını kapattı’ diyorlar. Şimdiye kadar sormadığım bankacı belki kalmamıştır. Herkes, ‘Eleştiriler bize değil’ savunmasını yaptı.
Ben de KOBİ’lere diyorum ki, ‘Sorunlarınızı yazın, bankalara ileteyim.’ Belki birlikte bir çözüm bulur, en azından sıkıntıları dile getiririz.
Paylaş