PaylaÅŸ
İlk defa bu kadar kötümser gördüğüme, moralinin çok bozuk olduğuna dikkat çekmiştim. Son sözüm de ‘benim de moralim bozuldu’ olmuştu.
Ancak, bunları hatırlatırken, o dönemin ruh halini de anımsamakta yarar var. ABD’deki global kriz iyice derinleşmişti. Türkiye’de kapatma davasının olumsuz beklentileri en üst düzeydeydi ve Ergenekon rüzgarı esiyordu… Aslında kötümser olmak için yeterince neden vardı.
1 ay sonranın görünümü Â
Geçen hafta Anayasa Mahkemesi’nden AK Parti’ye ‘Hazine yardımını kısma’ kararı çıktı. Piyasalarda yaşananları, yerli ve yabancı yatırımcıların değerlendirmelerini biliyorsunuz… Neredeyse bir coşku havası var. Peki Ergun Özen’in morali yerine geldi mi? Yeni kararı sonrası ekonomiye nasıl bakıyor?
Moraller yerine döndü
Ergun Özen’e önce ‘Moraller düzeldi mi?’ diye sordum. ‘Evet, evet’ diye yanıt verdi. Ardından da Anayasa Mahkemesi kararından sonra ‘ekonomiye bakışını’ özetledi… Gördüğüm kadarıyla ‘moral var’, ancak birkaç önemli endişesini de dile getirmeden geçmemiş:
-Siyasi belirsizlik ortadan kalkınca kamu oyu şimdi Türkiye’deki ekonomi ile ilgili konulara odaklanacak. Cari işlemler açığı sorunu, düşen büyüme hızı ve tutmayan enflasyon hedefleri bunların başında geliyor.
-Global krizin hala devam ettiğini düşünürsek biz
im bu sorunlarımızın çözümü için reform sürecini hızlandırmamız gerekiyor.
-AB ile ilişkiler ve uyum yasalarında alınacak mesafe çok önemli… IMF ile ilişkiler bir başka önemli konu… Burada IMF ile cari açık eksenli bir anlaşma, yapılacak reformların başında gelir. IMF ile yapılacak anlaşmada ‘Stand by’ı gereksiz görüyoruz.
-Piyasalardaki son günlerdeki iyileşmede petrol fiyatlarındaki gerileme çok etkili oldu. Bu demek ki, petrol fiyatları yeniden tırmanışa geçerse, piyasalar da bozulabilir.
-Bu nedenle sıkı para ve maliye politikalarına devam etmemiz gerekiyor.’
Aslında Ergun Özen yalnız değil. Çok sayıda işadamı ve yöneticiden yukarıdaki değerlendirmeleri duydum. Hızla bu konulara odaklanıp, iş dünyasının önünü gerçekten açmak lazım.
Her 4 bankadan 3’ünü batırmışız
Amerika’da sadece 2008 yılı içinde 8 banka batmış. Sırada yenilerinin olduğundan korkuluyor. Çünkü, Amerika, banka batış sayısı açısından inanılmaz rakamları görmüş bir ülke… Örneğin, 1988-89 yılları arasında 1009 banka batmış, Yani 1 güne, 1.38 banka düşüyor. 1980-89 arasındaki sayı ise 2 bin 36’ya ulaşmış.
Bu nedenle de Amerikalılar yeni banka batma furyasından, paraların yok olmasından korkuyorlar.
Amerikalılar çok haklı
Çünkü, son 70 yılda 3 bin 560 banka batmış, bunların bir bölümünde ise paralarının uçmasını uzaktan izlemişler. Şimdi de böyle bir sıkıntı yaşamak istemiyor, bankacılıkla ilgili sıkıntılara önem veriyor, endişe ile izliyorlar.
Bu dönemlerin benzerini Türkiye de yaşadı. Çeşitli dönemlerde banka batışlarına, beraberinde trilyonların uçuşuna tanıklık ettik. Rakamlar da bunu açıkça ortaya koyuyor.
Her dört bankadan 1’i
Türkiye’de ise son 50 yılda 172 banka kurulmuş. Cumhuriyet tarihini de dikkate alırsak, bu sayı 200’ün biraz üzerine çıkıyor. Batan banka sayısı ise son 50 yılda 126’ya ulaşmış. 1923 sonrasına bakarsak sayı 200’ü biraz geçiyor.
Rakamların ortaya koyduğu bir başka gerçek ise Türkiye’de neredeyse her 4 bankadan 3’ünün battığı… Şimdi sıkıntılarla uğraşan ABD’de bu oran her 4 bankadan 1’i düzeyinde… Fakat artık batış nerede olursa olsun herkes etkileniyor, kimse yarattığı dalgadan kurtulamıyor… Tıpkı şimdi olduğu gibi…
Gündüz Özdemir de haklı İstanbul Sanayi Odası da!
Başlığı görünce aklınıza Nasreddin Hoca hikayesi geldi, değil mi? Haklısınız… Ama önce kimin neden haklı olduğunu ortaya koyayım.
Gündüz Özdemir haklı… Çünkü, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan ‘En Büyük 500 Sanayi Şirketi’ listesinde, Arçelik’e haksızlık yapıldığını düşünüyor. ‘Bizi 3 milyar 927 milyon YTL ile 7’inci sırada gösterdiler. Oysa bizim 2007 yılı gerçek ciromuz 6.6 milyar YTL’dir’ diyor. Ardından da şu eklemeyi yapıyor:
‘Bu tutar, İSO anketinde yer alanın yüzde 70 üzerindedir. Biz merkezi Türkiye’de olan, üçü üretim şirketi olmak üzere,yurtdışında bulunan 30’un üzerindeki şirketimizle, ürünlerinin satış pazarlamasını yapmaktadır.’
Gündüz Özdemir, özetle, ‘Artık biz global şirketiz. Sadece iç üretimi esas almak yanlıştır’ diyor. Bence doğru da diyor...
Peki İSO neden haklı?
Onlar da haklı. Çünkü, 1968 yılından bu yana aynı formül ve yaklaşımla araştırmalarını yapıyorlar. Sanayi örgütü olmaları nedeniyle, araştırmalarının odağına üretimi almaları da normal… Geçmişte Arçelik bu araştırmanın ilk sıralarında yer almış, bundan da duyduğu gururu paylaşmıştı. Ancak, İSO’nun başkanı Tanıl Küçük, ‘Bizim araştırmamız bu. 40 yıldır kriter üretimden satışlardır’ diyor. Bence sonuna kadar haklı konuşuyor.
Çözüm yeni araştırmalarda
Biz Capital’de bu gerçeği 10 yıl önce gördük. Bu nedenle ‘Türkiye’nin En Büyük 500 Özel’ şirketi araştırmasını başlattık. ‘İSO üretimi esas alıyorsa, biz bütün sektörleri kapsıyoruz’ diye yola çıktık.
Şimdi ticaretten bilişime, üretimden perakendeye, Türkiye’deki şirketlerin gerçek gücü Capital500’de sergileniyor. Arçelik, 6.6 milyar YTL’lik gücünü bu listede ortaya koyabiliyor. O nedenle Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı Özdemir’e, ‘Her listenin yeri farklı… Siz değerlendirmelerinizde Capital500’ü esas alın’ diyorum. Yeni araştırma Ağustos sayısında yayınlandı. Gerçek gücünüzü orada görebilirsiniz.
PaylaÅŸ