GEÇTİĞİMİZ hafta AKP’li bir bakanın yaptığı açıklamalar hem kent gündeminde, hem de ulusal gündemde geniş yer buldu.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Ankara’ya Atatürk’ten sonra ’kent adına’ ufku olan bir yönetici gelmediğini söyledi.
Bu bir durum tespiti idi. Üstelik 70 yıllık bir dönemi kapsıyordu. Hani o ilk gençlik yıllarımızın nesilden nesile aktarılan, eskimeyen şarkısı gibi.. Kimler geldi, kimler geçti..
Ne var ki bu durum tespitine alınan tek bir kişi oldu. O da Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’ti..
ALKOL KAÇ PROMİL?
Oysa Ankara Valisi Kemal Önal da Bakan Günay’ın sözlerinden alınabilir, "Bir Rüyadır Ankara" diyebilirdi. Hatta sözlerine şunu ekleyebilirdi, "Ankara’ya dair ’rüyalarım’, bütün ufukları zorlar"..
Başkan Gökçek, açıklamayı yaptığında Bakan Günay’ın kaç promil alkollü olduğunu ’hiç araştırmadan’ yaftayı yapıştırmakta gecikmedi: "Kafası iyiydi herhalde".
O yafta aslında, kızılderililer döneminden kalma demode bir siyasi yöntemin en tipik örneği..
Oturup medeni biçimde tartışmamız gereken durum tespiti, aniden polemik oldu, kentimizin ayaklarına dolandı.
SİYASET İNCE SANAT
Sonra aniden ’polemiğe’ CHP de müdahil oldu ve Ankara Milletvekili Tekin Bingöl TBMM Başkanlığı’na Kültür ve Turizm Bakanı’ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi. Tahminimce, Melih Gökçek’in dilinin ucuna gelip de soramadığı soruyu yöneltti: "Bakan Bey, sen o koltukta otururken ne yaptın?"
Tekin Bingöl’ün hazırladığı soru önergesini, Ankara Hürriyet olarak önceki gün manşetimizden haber olarak duyurduk.
Ve haberin yayınlandığı gün, telefonum çaldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Kalemi, Bakan Ertuğrul Günay’ın görüşmek istediğini iletiyordu.
Ankara Hürriyet sayfalarında eleştirilen bir kişinin hemen telefona sarılıp araması, bana genellikle bir hüzün yaşatır. Çünkü basın ahlak kurallarının en önemlilerinden bir tanesi olan ’cevap hakkı’, siyasiler tarafından çoğu zaman büyük bir ustalıkla ya ’polemik hakkı’na, ya da ’tehdit silahı’na dönüştürülür.
İtiraf etmeliyim ki, Bakan Günay’ın telefonunu biraz hüzün, biraz da tedirginlikle kabul ettim. Ertuğrul Günay, uzun yıllardır karşılaşmadığım bir siyasetçi.. Siyasette yılların yarattığı erozyonu kestirmem güçtü, kestiremedim.
Bakan Günay telefonu eline aldı, "Milletvekili arkadaşımız bazı sorular yöneltmiş, ben TBMM Başkanlığı’na cevaplarını gönderiyorum ama, sizinle de bu bilgileri paylaşmak istedim" dedi.
İNSAN BAZEN ÖZLÜYOR
En küçük bir hoşnutsuzluk, sitem, yargı, sorgu ve en önemlisi de ’laf sokuşturma’ ihtiyacı hissetmeden, sadece CHP’li Bingöl’ün sorularına yanıt verdi. Polemiğin, ’P’sini hissetmedim.
Doğrusu şaşırdım..
Siyasetçi Ertuğrul Günay’ı, 1990’lı yılların başında muhabir olarak izlemiştim. Ama bugün için özel bir diyaloğumuz bulunmuyor.
Devlet adamı olmakla, siyaset yapmak arasındaki ince çizgi geldi aklıma. Gazeteci olarak izlediğim Erdal İnönü’yü düşündüm. Ardından Başbakanlığı döneminde izlediğim Bülent Ecevit’i..
Her iki lider de, edebiyle siyaset yapan devlet adamları idi..
Günay ile konuşurken, bir yandan İnönü ve Ecevit’i, bir yandan siyasetin son 10 yılını, diğer yandan da Ankara’nın son 14 yılını düşündüm.