Okulların tatile girmesine kısa bir zaman kaldı. Bugünlerde öğretmeniyle, öğrencisiyle bütün eğitim camiasında bir sınav heyecanıdır gidiyor. Kimisi gelecek yıl kaldırılacak olan SBS’nin ‘son kurbanı’ olduğuna yanıyor, kimisi üniversite sınavının stresini yaşıyor.
Geçtiğimiz günlerde TED Koleji, eğitimin sistemini detaylarıyla sorgulayan geniş bir raporu kamuoyu ile paylaştı. Rapora göre sınav sistemine her yıl 16.7 milyar TL harcıyoruz. Neredeyse bir bakanlık bütçesi kadar.. Üniversite sınavı sisteminin yedi kere değiştirilmiş olması da, dikkat çeken bir başka tespit.. Ancak raporda bir rakam var ki, o rakam üzerine ayrıca ve uzun uzun düşünmek gerekiyor. 3 bin 557 lisenin bulunduğu ülkemizde, dershane sayısı 4 bin 193.. TED Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, bu durumu ‘eğitim felaketi’ olarak nitelendiriyor. Tanıdığım anne babaların neredeyse tamamı, akşamlarını çocuklarının performans ödevlerini yapmaya ayırıyor. Çocukları ile aralarındaki diyalogun büyük kısmı ‘kaç deneme sınavı yaptın, kaç soru çözdün7 soruları etrafında dolanıyor. Çocuklarımızı dershane, okul, ders çalışma, sınava girme ve uyuma üzerine kurulu bir soğuk yaşama hapsediyoruz. Sonra ÖSYM’ye isyan edip içini şarkısına döken çocuklarımızı hapis cezasına çarptırıyoruz. Günlerdir kendime aynı soruyu soruyorum: “Biz çocuklarımıza gerçekte ne yapıyoruz?” Milli Eğitim Bakanı’ndan en uzak köydeki öğretmenine kadar herkesin çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlamak için çırpındığından zerre kadar şüphem yok. Hafta başında Ankara Milli Eğitim Müdürü Kamil Aydoğan, arkadaşımız Deniz Gürel’e yaptığı açıklamada dikkatimi bir başka yöne çekiyor. Bir yandan çocuklarımızı eğitmeye çalışırken, ailelerimizi ne kadar eğitmişiz, ne kadar eğitebiliyoruz..? Aydoğan, “Çocuklar bizim kara sevdamızdır” diyor. Zaten çok sayıda çocuğumuzu sisteme rağmen eğitip başarılı birer birey yapabiliyorsak, altında bu cümlede gizlenmiş idealizm yatıyor. Kamil Aydoğan, karne dönemi öncesi önemli bir hatırlatma da yapıyor: “Çocukları aşağılamak cinayettir. Anne, baba, öğretmen kimden gelirse gelsin, çocuklarımızı aşağılamak cinayetle eş değer olduğu gibi, onları yargılamak ağır bir suçtur.” Aydoğan bunları söylerken, Ankara’daki bin 300 rehber öğretmenle bir araya gelip, ailelerin çocuklara yaklaşımı konusunda bir çalışma yaptıklarını da sözlerine ekliyor. Ama her şeye rağmen “Biz çocuklarımıza gerçekte ne yapıyoruz?” sorusuna ne yazık ki, “Onları birer dünya vatandaşı olarak yetiştiriyoruz” cevabını veremiyorum. Ortada gerçekler, tablolar ve veriler duruyor. Belki bugün gelinen noktada eğitim sistemi, bir delinin kuyuya attığı taş gibi.. Kırk akıllı çıkaramıyor.. Neden okuldan çok dershane var..? Neden sınav sistemine her yıl 16.7 milyar TL harcıyoruz..? Neden çocuklarımıza bunu yapıyoruz..? Sanırım kimse bilmiyor..