Bir insanı değil, her insanı sevmek

İNSANLAR gökyüzündeki aya bakıp aşk şiirleri yazmasalardı, bir gün asla uzaya gidip ona ayak basamazlardı.

Bu cümle bana hep iki şeyi hatırlattı. Birisi hayal etmenin, gerçeğe ve başarıya giden yoldaki en önemli dönemeç olduğu, diğeri ise kültür, sanat ve edebiyatın bir uygarlığı, bir ülkeyi ne denli ileri götürebildiği..

Önceki akşam Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde, Melahat Özgü Uygulama Sahnesi’ndeydim. Tiyatro öğrencilerinin sergilediği ve Hürriyet Genç Nota Liseler Arası Müzik Yarışmasının başarılı sunucuları sevgili Alper ile Nalan’ın da rol aldığı Romeo ve Juliet oyununu izledim.

Alın teri kokan bir sahne, pırıl pırıl genç oyuncu adayları, inanmış seyircilerin doldurduğu küçük bir salon.. Kendimi tiyatronun beşiğinde hissettim. Aklıma Mustafa Kemal geldi.. Milli mücadele sonrası, genç cumhuriyeti ekonomik olarak kalkındırmak ile kültürel kalkınmayı nasıl aynı anda, aynı önemde öngördüğünü hatırladım. İzleri Ankara’nın her yerinde var. Yokluk yıllarında ekmek kadar, su kadar önemli görülen sanatın, tükürükle tartışılmasının hiç yakışık almadığını düşündüm.

Yeni bir şeyi fark ettim

Bu düşüncelere dalmışken, gönüllü kent habercilerinin Türkiye’nin en büyük haber ailesini oluşturdukları Sen de Yolla’nın başarılarla dolu kısa geçmişi gözümün önünden geçti. Kent habercileri çevrelerinde gördükleri aksaklıklar kadar, başarıları da www.sendeyolla.com ’da yaklaşık 2 yıldır tüm dünya ile paylaşıyorlardı. Ve yeni bir şeyi de fark ettim.

Gönüllü habercilerin, daha yaşanabilir bir kent için getirdikleri eleştirel bakış açısı ne kadar kuvvetli ise kültüre, sanata ve edebiyata olan tutkuları da o kadar kuvvetliydi. Diğer bir deyişle gönüllü habeciler için, ekonomik ve sosyal refah seviyesi ne kadar önemli ise kentteki kültürel ve sanatsal varlık da o kadar önemliydi.

Bu önem kimi zaman sergi haberlerinde gösterdi kendisini, kimi zaman sanatçılarla yapılan keyifli röportajlarda..

Bir insanı değil, her insanı

Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde izlediğim o oyun ve düşündürdüklerinden sonra, bu ülkenin yıl ya da asır hesabı ile değil, ilelebet var olacağına dair inancım bir kez daha perçinlendi. Zülfü Livaneli’nin gür sesi ile ilk gençlik yıllarımıza kazıdığı dizelerde yazıldığı gibi:

O üzüntü birden gelir,

Yağmurlu havalarda.

Yeniden kurarım ben dünyayı kederlerden.

Kimseler aşık değil mi bu şehirde?

Dünyayı güzellik kurtaracak,

Bir insanı sevmekle başlayacak herşey..


Türkiye’nin geleceği için duyacak endişemiz yok. Atatürk’ün yazdığı ’Cumhuriyet Şiiri’ sayesinde, toprağımıza güvenle basıyoruz. Kentimizin geleceği için duyulacak bir endişe varsa eğer, Livaneli çözüm için ipucunu kısmen veriyor:

"Her insanı sevmekle başlayacak herşey.."
Yazarın Tüm Yazıları