Paylaş
Film gibi müzik
Türkiye'de ne yazik ki satışları hayli düşük olan yabancı müzik albümleri arasında en çok ilgi görenler kuşkusuz film müzikleri. Son günlerde en çok konuşulan filmlerden biri olan ‘‘Eyes Wide Shut’’ (aslında bunun tercümesi gözler fal taşı gibi açık söyleminin tam tersi, yani sımsıkı kapalı) soundtrack albümü benim de son günlerde büyük keyifle dinlediğim albümlerden biri.
Gözlerinizi sımsıkı kapalı tutabilirsiniz, ancak kulaklarınızı bu albümü dinlerken açmanızı tavsiye ederim. Başta elbette Chris Isaak'in parçası, filmin de özeti sayılabilecek parçası ‘‘Baby Did A Bad Bad Thing’’i dinlemek için. Ondan sonra albümdeki pek çok klasik üstelik tanıdık eser için. Örneğin son günlerde bir araba reklamında dinleyip herkesin merak ettiği ‘‘Waltz From Jazz Suite’’ bu albümde yer alıyor. Sonra ‘‘When I Fall In Love’’ isimli klasiklerin klasiği şarkının farklı yorumu albümde yer alıyor. (Kabakulak çok kızacak ama...). Ayrıca Franz Liszt'in bir eserinden uyarlanmış olan Grey Clouds'ı dinlemek keyif veriyor. Birde herkesin sevdiği ‘‘Stranger In The Night’’ büyük orkestradan yeniden dinlemek keyif.
Tavsiye edeceğim ikinci film müziği albümü ise Matrix'inki. Zaten olağanüstü bir film olan Matrix'in herkesce olağanüstü bulunan müziklerinin albümü bu köşede yer almaması mümkün olamazdı. Dinlediğinizde göreceksiniz. Eyes Wide Shut'ın ‘‘romantizminin’’ tersine Matrix'in soundtrack'ine son derece sert bir müzik hakim. Sanal dünyada gerçek müzik belki de... Prodigy'in ‘‘Mindfields’’, Rob Zombie ‘‘Dragula’’, Monsters Magnet'ten ‘‘Look To Your Orb For The Warning’’, Ramstein'dan Du Hast''dı dinlerken filmin büyüsünü ve sıradışılığını yeniden yaşayabilirsiniz. Büyük bir zevkle dinlenebilecek bir albüm. Sizde halen yoksa edinin! İki farklı filmin, iki farklı müziği, ikisine de bayıldım... Tuhaf ama, çok müzik dinleyince böyle oluyor işte.
Yeni trend ‘canlı’
Nefret ettiğim bir şey var, o da şarkıcıların playback söylemeleri. Yani bir televizyon programına minicik bir stüdyoda konuk oluyorlar ve sonra birden kalkıp şarkılarını ‘‘playback’’ söylemeye başlıyorlar. (ukalalık yapıp playback'in ne olduğunu açıklayayım; playback'te şarkıcı şarkısını sesli söylemiyor, şarkı kasetten ya da banttan çalınıyor, şarkıcı da sadece sanki o şarkıyı söylüyormuş gibi sessizce ağzını oynatıyor.)
‘‘Reji’’ anons edilen şarkıyı bulamıyor ve sanatçı ‘‘yanlış parça ben A4'ü söyleyeceğim’’ diyebiliyor. Eğlenceli ama bir o kadar da acıklı bir durum. Ben ‘‘playback’’ yapanları sevmiyorum. Gerçi ülkemizde canlı şarkı söyleyebilen şarkıcıların ne kadar az olduğunu düşünürsek ‘‘playback’’i tercih etmekte fayda var. Ama tanrıya şükür ki, ben ‘‘ötekilerini’’ seviyorum. Ve o ‘‘ötekiler’’ tanrıya şükür ki, canlı şarkı söyleyebiliyorlar.
Zaten işin aslı bu, öbür türlü ‘‘babam’’da söyler... (Bu arada babam gerçekten çok güzel şarkı söyler!..) Neyse konumuza dönersek, yeni ‘‘trend’’ şu: Müziğine tutkuyla bağlı olan, kendini ‘‘ciddi’’ye alan, ve ‘‘ciddiye alınmak’’isteyen pek çok müzisyen ve şarkıcı ne olursa olsun, en kötü şartlarda bile şarkısını ‘‘canlı’’ sunmayı tercih ediyor. Kısıtlı imkanlarda bile bazen sadece bir gitar eşliğinde sunuluyor bu şarkılar. Yeni trend bu.
Örneğin bir Teoman'ın, bir Şebnem Ferah'ın, bir Sertab Erener'in, bir Burcu Güneş'in bir yerde playback şarkı söylediklerini göremezsiniz. Doğrusu da bu, bunun keyfi de apayrı, lezzeti de... Bence kendine güvenen zaten ‘‘canlı performans’’ı seçmeli... Tabii kabiliyeti öyle bir ‘‘baba yiğitliğe’’ elverişliyse...
Bizimkisi hangisi
Yeni binyılı kucaklamaya hazırlandığımız şu günlerde pek çok radyo geride bırakacağımız yüzyılın şarkısını belirlemeye çalışıyor. Ben de sizlere soruyorum: Türk şarkıları arasında yüzyılın en iyi on şarkısı hangileridir. Sizin yüzyılın şarkı tercihini bekliyorum. Geniş bilgiyi önümüzdeki haftalarda aktaracağım. Önerilerinizi bu hafta bekliyorum.
lbarcin@hurriyet.com.tr....
Paylaş