O müziğin La Fontaine'iydi

Lale Barçın İMER
Haberin Devamı

Ya on bir ya da on iki yaşındaydım. Ailece o gün çok heyecanlıydık... İlk kez bir Türk müzisyen, grubuyla birlikte Alman televizyonunun çok popüler bir programına konuk olacaktı. Evet ‘‘Bio's Bahnhof’’ adını taşıyan bu programda o cumartesi akşamı Barış Manço ve Kurtalan Ekspres, hem konuk olacaklar hem de iki şarkı çalacaklardı.

Barış Manço'nun programa uzun bir kaftanla çıktığını hatırlıyorum, iki dakika içinde de stüdyodaki izleyicilerin sempatisini kazanmayı başarmıştı. Babamım gözlerinin dolduğunu, ‘‘Aferin keratalara’’ dediğini daha dün gibi hatırlıyorum.

Ertesi gün okulda arkadaşlarım, ‘‘Ya Türkiye'de ne güzel müzik yapılıyormuş’’ demeleri beni çok gururlandırmıştı. O günden sonra Barış Manço benim için çok önemli olmuştu.

Birçok sanatçının içinde olduğu ‘‘gurbet kervanları’’ konserlerine sırf onu izlemek için giderdik. Yıllar sonra gazeteci olarak evine konuk olup üstelik uzun röportajlar yapacağım kimin aklına gelirdi. Onunla görüştüğümüz her buluşmadan sonra kendimi daha zengin hissediyordum nedense.

O farklıydı, iki küçücük cümlede size o kadar çok şey öğretebiliyordu ki. Her seferinde böyle hissetmişimdir. O da beni seviyordu, biliyorum. İlk sohbetimizde ‘‘Lale Barçın seni çok iyi tanıyorum. Yazdığın yazıları, yaptığın röportajları. Senin önün açık...’’ demişti. Ne kadar gururlandığımı siz düşünün.

Her görüşündeki sıcak ve samimi kucaklaşmasını hiç unutmayacağım. Sadece bir kez iki üç satırda üzmüştüm onu. Hiç konuyu açmadı, ama kırıldığını biliyorum. Bugün keşke diyorum o üç satırı da yazmamış olsaydım. Umarım Barış Manço, umarım beni affetmişsindir, vallahi de billahi de sana sevgim hiç azalmadı.

O pek çoğumuz olduğu gibi benim de gizli kahramanımdı. ‘‘Ne diyebilirim ki’’ diyordu Barış Manço'nun cenaze töreni için İngiltere'den İstanbul'a gelen bir hayranı... ‘‘Onu seviyorduk hemde çok...’’ Evet onu seviyorduk. Şarkılarını seviyorduk, tarzını seviyorduk, sevecenliğini seviyorduk. Onu bir gün yitirebileceğimiz aklımızın ucundan geçmiyordu. Varlığının bizim için ne kadar önemli olduğunu onu yitirince daha iyi anladık.

Onun gibi insanlar dünyayı güzelleştiriyordu. Varlığı sanki korkularımızı yenmemize yardımcı oluyordu, bizi umutlandırıyordu. Onsuz bir dünya bize boş göründü, ama bir bakıma da gözlerimizi açtı. Meğer yıllardır belki öylesine dinlediğimiz, severek dinlediğimiz ama üzerinde fazla düşünmediğimiz şarkılarını daha iyi anlamaya başladık. O ilginç şarkı üslubunun derinliğini, bizim için neler ifade ettiğini...

Şarkılarındaki kahramanları meğer hep çok yakınımızda olan varlıklarmış. Son derece sade ve basit bir üslupla meğer ne kadar büyük, ne kadar önemli, ne kadar gerçekci hikayeler anlatıyormuş. O tıpkı Garo Abi'nin (Mafyan) dediği gibi ‘‘Asık yüzlü laubali insanların fazlalaştığı bir ülkede güleryüzlü ciddi bir adam’’dı.

Sadece şarkılarının başlıklarına bakıldığında çok önemli ipuçları bulmak mümkün. Zekası, inancı ve duygusuyla ülkemizde her rengi buluşturmayı bilmişti.

Kısaca, Ali Kırca'nın küçük oğlunun özetlediği gibi, ‘‘Yanlış Adam Öldü!’’ Ve bizler kalbimizde onun sevgisi ve dudaklarımızda onun mısralarıyla bi başımıza kaldık.

‘‘Müsadenizle Çocuklar’’ deyip giderken bizlere bir de yeni bir şarkı bıraktı. Sözlerini de bence bilerek yazmadı... ‘‘Boşlukları da artık siz doldurun’’ diye...

Yazarın Tüm Yazıları