Paylaş
Bugün yeni bir yılın, yeni bir yüzyılın, yeni bir binyılın ilk günü! İçimde denetleyemediğim bir heyecan var. Bu bir sevinç mi? Bilemiyorum. Galiba, yeni bir kente gelen insanları saran bilinmezliğin şaşkınlığı var üzerimde. Sanki artık her şey alıştığımın dışında, başka olacak. Halbuki, etrafıma bakıyorum, her şey aynı! Değişen hiçbir şey yok! Değişim beklentisi sadece beynimin içinde, ancak öyle bir beklenti haline gelmiş ki, artık adeta bir baskıya dönüşmüş.
Yeni yıldan evvel yazdığım iki yazıda 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişte ‘‘değişimi ulus-devlet ve millet kavramlarındaki değişim yönlendirecek’’ demiş ve bu iki kavramın 20. yüzyılda kazandıkları anlamı irdelemiştim. Bugün artık ileriye bakma zamanı!
20. yüzyılı ulus-devlet bilinci ve onun uğruna verilen mücadeleler şekillendirdi. 21. yüzyılda ise ulus-devletin üzerine oturduğu egemenlik bilinci değişecek, uğruna bu kadar mücadele verilen bu kavram yeniden yoruma tabi tutulacak. Egemenlik kısmen bir üst kuruma (örnek: AB) devredilecek, kısmen paylaşılacak, kısmen de aşağıya doğru merkez dışına kayacak.
Bana göre, 21. yüzyılı şekillendirecek süreç ulus-devlet etrafında yaşanacak egemenliğin yeniden paylaşım sürecidir. Bunun millete yansıma şeklini pazartesi günü işleyeceğim. Bugün sıra ulus-devlette!
Ben ulus-devletin bu yüzyıl içinde tamamen ortadan kalkabileceğine akıl erdiremiyorum. Ancak, o dahi mümkün! Ben sadece öngörebildiklerimi irdeleyebilirim:
Bence bu yüzyıl içinde uluslararası ve ulusal dengeleri şu unsurlar belirleyecek:
a) Ulus-devletler arası klasik çelişkiler devam edecek. Küreselleşmenin sihirli bir değnek gibi, devletleri tek pazara sürüklemediğine dair en iyi örnek, geçen ay Seattle'da yapılan Dünya Ticaret Örgütü'nün ‘‘Milenyum Toplantısında’’ büyük devletlerin ulusal pazarlarını korumak için verdikleri dişe diş mücadeledir.
b) Bazı ulus-devletler tek pazar dünyasında bölgesel alt-pazarlar oluşturacaklar ve bu pazarların korunması ve denetlenmesini bazı egemenlik haklarını terk edecekleri üst kurumlara bırakacaklar. AB bunun en tipik örneği. Ancak, benzer birlikler Güney Amerika ve Uzakdoğu'da da kurulabilir. Benim hayalim Türkiye'nin diğer Türk Cumhuriyetler ile benzer bir işbirliğine girebilmesidir. Böyle işbirlikleri kuran devletlerin bugün ABD'de var olan eyalet devlet-federal devlet türü bir yapı kuracaklarını varsaymak büyük kehanet olmaz.
c) Ulus-devletler aynı zamanda artık milli manşei yok olmaya başlayan çokuluslu şirketler ile de egemenlik paylaşım mücadelesi verecekler. Bazı çokuluslu şirketlerin Türkiye bütçesinin kat be kat büyük bütçelere hükmettikleri göz önüne alındığında ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Teknolojinin, dolayısıyla know-how'ın ve sermayenin bu şirketlerde temerküz ettiği dünyamızda ulus-devletler, çokuluslu şirketlerle paylaşım, hatta egemenlik kavgasına kaçınılmaz bir şekilde gireceklerdir. Kafalarında ABD emperyalizmi kavramı taşıyanların, menfaatleri zaman zaman süper devletleri de aşan ve artık onlarla bile pazarlık gücüne erişen çokuluslu şirketlerin dünyasında, emperyalizm kavramına yeni bir gözle bakmalarını tavsiye ederim.
d) Ulusal devlet kavramı 21. yüzyıla girerken gücünün iyice bilincine varan bireyler (şahsiyetler) ile de baş etmek durumundadır. Vatandaşlık bilinci ulus-devlet kavramını zorlayacak seviyelere ulaşmıştır. Buna en iyi örnek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurulma ihtiyacı ve bazen ulusları mahkûm eden kararlarıdır.
e) Bireyselleşme süreci ve bunun sonucu kurulan Sivil Dayanışma Örgütleri sadece ulus-devletleri değil, aynı zamanda çokuluslu şirketleri de zorlayacak, bu şirketler sivil dayanışma örgütleri ile pazarlık etme, egemenlik paylaşma zorunlulukları yaşayacaklardır.
f) Ulus-devletler ‘‘kendi kaderlerini tayin etme hakkını’’ daha sınırlı yaşayacaklar, insan hakları ihlalleri uluslararası müdahalelere sahne olabilecektir.
Tüm Türk ulusuna böyle bir yüzyılın eşiğinde nice nice mutlu yıllar dilerim!
Paylaş