Kurthan Fişek: Yargı sustu sustu niye şimdi konuşuyor?

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Yakın zamanlara kadar işçiler, memurlar, emekliler sokaklardaydı. Yakınıyor, bağırıyor, pankart açıyor, yürümekle aşınmayan yollarda paraları olmadığı için yenilemeyemedikleri pabuçlarını eskitiyorlardı.

Devletin üst katmanlarında ‘‘müstehzi bir sessizlik’’ vardı.

‘‘Enselerine vurulup lokmaları alınacak bir gariban kitlesi’’ olarak görülüyordu onlar...

Protestocular ya sustu, ya susturuldu, ya olup bitenler medyaya yansımadı, yansıtılmadı.

* * *

Devlet Planlama Teşkilátı müsteşarı Prof.Dr. Orhan Güvenen, siyasileri eleştirdi.

Aslında, yerden göğe kadar haklıydı söylediklerinde...

Koskoca DPT, ‘‘devlet bahçesinde gezinen süs köpeği’’ háline getirilmişti.

Açığa alındı. Ya sustu, ya susturuldu, ya olup bitenler medyaya yansımadı, yansıtılmadı.

* * *

Derken, en üst yargı konuşmaya başladı.

Önce Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, yeni yargı yılını açtı.

‘‘Türkiye'nin talihsizliği hukukun üstünlüğünün yeşerdiği ülkeleri değil, hukukun devletinin uç verdiği ülkeleri örnek almasıyla başlıyor. Demokrasimiz tökezledikçe, dünya üstümüze geldikçe kendi konumuzu Anglosakson demokrasilerine göre değil, ufuk daraltarak Fransız Cumhuriyeti'ne göre değerlendiriyor, ülkemizi aklamaya çalışıyoruz.’’

* * *

Arkasından Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel devam etti.

‘‘TBMM Başkanlığı'nın, ‘Kavakçı milletvekili değildir' yazısı üzerine harekete geçtim. Herkesin evine zamanlı-zamansız girilebiliyor Türkiye'de... Milletvekili olmayan birinin ifadesini almaya giderken saatime bakmadım... Mevcut mevzuat neyi gerektiyorsa onu yaptım... Doğru bildiğim, kanunların gösterdiği yoldan dönmeyeceğim...’’

* * *

Danıştay Başkanı Erol Çırakman da söylendi, söyleşti.

‘‘Kavakçı olayının en acı yanı, yapılan açıklamalarla yargıya ağır bir müdahalede bulunulmasıdır. Bunlar yargı görevini engelleme niteliğindedir. İdarece polisin olay mahallinden çekilmesi emrini vermek açık bir müdahaledir. Yargıya müdahalede bulunulmadığını söylemek çok zordur...’’

* * *

En sonunda, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, dilek ve temennilerini iletti.

Mahkeme kararına gerek kalmaksızın telefonların dinlenebilmesini istedi.

163’ü geri istedi.

Sansürde İngiliz, basında Yunan, ceza mahkemelerinde Alman yöntemlerinin bize uyduğunu, uysa da uymasa da konulması gerektiğini söyledi.

Avrupa Birliği'ne bu kadar yaklaşmışken, ters (bence) bir söylem koydu.

‘‘İnfazlar askeri cezaevlerinde yapılsın...’’

Ama, konuşsun... Yüksek yargı konuşunca mı, rahat battı dötünüze?

* * *

Herkes konuşuyor. Kimisi normal konuşuyor, gimisi garnından gonuşuyor.

Benim adıma kimse konuşamaz...

550 kişi konuşacak... Onları on yıl aralıklarla özetleyen ve tekrarlayan 5 kişi konuşacak... Hepsinin adına, hepsinin özeti olan ‘‘bitek biri’’ (başkanlık sistemi) gonuşacak...

Yedirmem... Benim adıma kimse konuşamaz... Ben konuşurum, devamlı konuşurum, çok da konuşurum...

Ama, herkesi dinlerim...

* * *

Herkeste elbette ağız var. Gonuşur.

Birbirine çok aykırı düşünen ve söyleyen ‘‘bağımsız yargı’’ mensupları konuşunca mı rahatsız oluyorsunuz?

Niye acaba?

Bıçak onların bile kemiklerine dayandığı için mi?

Yoksa, sizin işkilli tüzüklerinizi dingillediği için mi?



Yazarın Tüm Yazıları