Paylaş
Dilimi tutmadığımı, tutamadığımı herkes bilir. Uluorta konuşurum, telefonda konuşurum, dilimin belâsını çok çekerim...
Geçen pazar günkü Hürriyet ilavesini okuduysanız, benimle yapılan röportajı da okudunuz...
Eşim balerindir. 1951 yılında konservatuvara girdi, 1960 yılında Devlet Opera ve Balesi sanatçısı oldu. Israr ve inatla hâlâ dans ediyor.
Ediyor, çünkü, yaptığı işi hem seviyor, hem yaşıyor.
Bana da yaşatıyor. Yaşarım... Zevkle de paylaşırım.
***
İstanbul şehremini Recep Tayyip Erdoğan beyefendi, bir vakitler, ‘‘Bale belden aşağı bir sanattır!’’ dediydi. Benim de nevrim döndüydü.
Kimsenin dinine, imanına, inancına, düşüncesine karışmam, ama, bana bulaşıldı mı da, pisleşirim. Yazdıydım Hürriyet'te... ‘‘Ben eşimi çok seviyorum, oyunuzu ona göre kullanın...’’
Sonra devam ettiydim.
Etimesgut tank okulunda yedek subay öğrenciydim. Gözaltına alındım, Albay Y.S. yönetimindeki Yurttan Sesler Korosu'na katılmak üzere Mamak'taki Keçikıran tepesine çıkartıldım, dört gün süren bir işkence faslı başladı.
Tamamen düzmece bir suçlamaydı. Her şeyi reddettim.
Dördüncü günün sonlarına doğru, sorguçlardan biri (gözlerim devamlı bantlıydı, göremedim), elektriğe ara verip iki tokat attı. ‘‘Konuşacaksan konuş, yoksa karını buraya getirir, gözlerinin önünde beceririm...’’ dedi.
Gözümü kan bürüdü. ‘‘Onu yaparsan, burada, karşımda karımı görürsem, cesedimi çıkartın buradan... Yoksa, sağ çıkarsam, aynı şeyi karına, kızlarına yaparım, yaptırırım...’’
***
Ecevit seçimi kazanmış, ilk celsede tahliye olacağımız belli olmuştu. Eşime, ‘‘Mahkemeye gelme, provana git...’’ dedim, ‘‘Gelir, seni alırım...’’
Ankara'nın tarihi Türkocağı salonunda ‘‘Şımarık Kız’’ provası vardı. Asker bavulumla gittim, perdeyi aralayıp içeri baktım. Dersi, cumhuriyet balesinin kurucusu Dame Ninette de Valois veriyordu. Kesti provayı...
‘‘Bugün tatilsiniz, demokrasi geldi!’’ dedi, eşimi iki yanağından öptü, yanıma yolladı. Gözlerime yaş yürüdü.
***
Yirmi dört yıllık eşim, konservatuvar yılları dahil, kırk iki yıllık devlet bale sanatçısıdır.
ATV'deki Recep Tayyip Erdoğan röportajını izliyordum. Dünyanın en büyük 7-8 megapolünden biri olan İstanbul'un belediye başkanı net konuştu. ‘‘Baleye, balerine niye saygım olsun? Hepsi belden aşağıdır...’’
Dönüp eşime baktım. Sarsıla sarsıla ağlıyordu.
***
İki cuntayı sandıkta kusan Türkiye seçmenine hem saygım, hem güvenim var. Bugün bazı yerlerde seçim var.
Benim de oy kullanacaklara hem güvenim, hem bir çift sözüm var.
Kadınla erkeğin nüfustaki paylarının yaklaşık eşit olduğu bir ortamda dörteşliliği savunanların aklı cinsellikte, gözleri başkalarının eşlerindedir. Bugün pazar...
Ben eşimi çok seviyorum. Gidin, oyunuzu ona göre kullanın...
***
Bunca yıl aradan sonra, içten duygularımı niye tekrarlıyorum?
‘‘Sanat yazısı’’ yazıp seçim yasaklarını ihlal eden sayılı insanlardan biriyim. Mahkûm olduydum o zaman...
‘‘Bir kısım medya’’dan ricamdır. Bazı konularda üstüme gelmeyin...
12 Mart zindanlarından, 12 Eylül ızdıraplarından geldim buraya... İşin komiği, koğuş arkadaşlarımın bir kısmı şimdiki RP'li, eski NP-MSP'liydi.
Üstüme gelmeyin... ‘‘Değişik tepki’’ gösterir, göstertirim...
Demokratlık, saygı ve hoşgörünün bittiği yerden itibaren...
Paylaş