Paylaş
OLİMPİYATLAR devam ediyor, çok başarılı olmaya devam ediyoruz... ‘‘Cep Herkülü’’ olarak dünya spor tarihine geçen Naim Süleymanoğlu iki eliyle bir halterini doğrultabilseydi, çok daha mutlu olacaktık.
Olmadı, ama, neyse... İmdadımıza judoda Hüseyin Özkan yetişti.
Çeçen asıllı bu ‘‘milli’’ sporcumuz sáyesinde, bir altın daha kazandık. Tam gururlandık, kıvandık, sevinç gözyaşları dökmeye başladık, sevgili Özkan bir el işareti yaptı.
Sağ kolunu hafifçe dirsekten kırıp, sağ elinin serçe, nişan yüzüğü ve orta parmağını avuç içine yapıştırdı, başparmağıyla işaret parmağını tabanca gibi havaya kaldırdı.
Aklımda yanlış kalmadıysa, ya Çeçen milliyetçiliğinin, ya İBDA-C'nin işaretidir, sembolüdür. Olabilir. Hep demişimdir záten...
1 Spor bağımsız değildir, politikanın iç güveysidir.
2 Spora siyaset karıştırılmaz, ‘‘siyaset’’ boş vakitlerinde spor yapar.
* * *
Olimpiyatlar devam ediyor. Nerede kalmıştık?
Tertillianus'un, olimpiyatları yasaklatan ölümsüz sözlerindeydik galiba... ‘‘Her türlü beden eylemi şeytan işidir...’’
* * *
Hıristiyanların aydınlanması çağı, sporun karanlık çağıdır. Bütün Orta Çağ boyunca, yarışma sporları yasaklandı. Yasaklanmayan yedi şey vardı.
Fakir-fukara takımını birbirine kırdırtan ‘‘Yedi Şovalye Becerisi’’...
At binme, yüzme, ok atma, eskrim, av, satranç, müzik-şiir...
Bunlar sevap, gerisi günahtı.
* * *
Olimpiyatlara uzun süre ara verildi. On sekizinci yüzyılın ortalarına, Sanayi Devrimi'nin ufaktan kıpırdanmaya başladığı yıllara kadar...
Sanayi Devrimi oldu, durum değişti.
Yayılan kapitalizm, spor anlayışını, iki alanda değiştirdi.
İlk alan, ‘‘ulusal devlet’’, yani, bir ülkenin toprakları içindeki mahalli pazarların tek bir ulusal pazar etrafında örgütlenmesiydi.
‘‘Milliyetçi-saldırgan’’ oldu spor... Vaktiyle yazdıydım.
‘‘Ulusal devlet olgusu, ulus bütünlüğünün sağlanması, ulus onurunun yüceltilmesi, ulus sınırlarının korunması kaygılarını da beraberinde getirince, spor-cimnastik programlarına yoğun bir askeri ve politik içerik kazandıran uygulamalar ortaya çıktı. Bunun en aşırı örneği, milliyetçi-militarist Pan-Cermenik Turner Akımı'ydı. Akımın kurucu babası da fanatik bir Prusya milliyetçisi olan Friedrich Ludwig Jahn... Militarist, hiyerarşik ve otoriter Prusya devlet modeline dayalı saldırgan bir Alman yurtseverliğini savunan Jahn, sporu, bu görüşlerini hayata geçirecek en güçlü silah olarak görüyordu...’’
Jahn'ın bu görüşleri spor pratiğini nasıl etkiledi?
‘‘Jahn'ın Deutsches Volkstum (1810) kitabında önerdiği ‘Volkstum', Alman gelenek, görenek, dil ve kandaşlığının özel bir bileşimini temsil ediyor, ideolojik eğitimle göz alıcı giysileri, halk şölenlerini ve kitle cimnastik gösterilerini harmanlıyordu. Jahn ve aynı ideolojik çizgideki Turner'in bu türden şölenleri, bayrak, meşale, müzik ve askeri eğitim düzenleriyle, yüzyıl sonraki Nazi Nuremberg gösterilerinin tek esin kaynağıdır...’’
* * *
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar bu içerikle yapıldı spor... Birlik ve beraberliği pekiştirmek, gencini, yaşlısını, bütün insanları sürekli ‘‘savaşa hazır’’ tutmak için...
Derken, kapitalist dünyanın başına, 1871 yılında, ilk ‘‘ekonomik buhran feláketi’’ geldi. Feláketle beraber de işsizlik, yoksulluk, açlık...
Eski Roma İmparatorları, aç-yoksul insanların akıllarını ekmekten sirke kaydırmayı nasıl düşündülerse, feodaliteden kollektif üretime, kapitalizme geçişlerini tamamlayan toplumlar, ‘‘oyalayıcı’’ olarak takım sporlarına el attılar. Az sayıda insanın spor yapması, çok sayıda insanın tribünlere, saha kenarlarına çekilerek seyretmesi için kurulacak en iyi düzendi bu...
Spor tarihçisi Hoch’un dediği gibi, ‘‘1871 buhranını izleyen yıllarda seyir sporları çok gelişti. İnsanlar ekonomik karanlığın getirdiği moral çöküntüsünü sporun aydınlığıyla az da olsa hafiflettiler...’’
* * *
Olimpiyatlar devam ediyor.
Sıkılmadıysanız, ben de perşembeye devam eder ve bitiririm...
Paylaş