Paylaş
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde dört yaşındaydım. Nüfus kâğıdımda ‘‘ekmek karnesi’’ vardı. Kore Savaşı sırasında, cikletten çıkan resimleri biriktirirdik.
Kıbrıs, tekrar Kıbrıs, Somali, Körfez Savaşı derken, bugüne geldik.
Geriye bakıyorum. Benim kuşağım, silah sesleriyle büyüdü.
Ekstraları da var. 6-7 Eylül, 27 Mayıs, 12 Mart, 1 Mayıs 1977, 12 Eylül...
24 ay süren askerliğim tam biterken, Kıbrıs'a çıktık. Terhisler 2 ay donduruldu. Etimesgut'taki Hafif Silah Er Eğitim Taburu'nda asteğmendim o sırada...
* * *
Tabanca seslerinden, savaş borularından bıktım...
Barış kumrularının ‘‘şahin’’, şahinlerin ‘‘akgüvercin’’ sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Kazasız-belasız geçeriz inşallah!
Tüfek-tabanca seslerinden korkuyorum...
Tüfeğin, tabancanın kendilerinden değil, çıkarttıkları sesten...
‘‘Başka şey habercisi’’ olur kendileri... Netekim!
* * *
Beş-altı yıl önceydi. Gölbaşı'nda iki el silah patladı.
‘‘Gölbaşı’’ deyip geçmeyin... Özel koruma bölgesidir.
Tansu Çiller ve muhterem eşi Özer bey, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'ndan devraldıkları konukevinde otururlardı. Koruma polisi sayısı 40 civarındaydı, kuş uçmuyor, uçurtulmuyordu. Etrafta terörist yoktu.
35.000 sakarmeke, 10.000 ördek, 40 tane de akkuğu vardı.
Devletin koruması altında bir av bölgesiydi.
* * *
İki el silah patladı. Çiller'in korumaları ‘‘Eyvah! Suikast var!’’ diye tabancalarını çekip dışarı fırladılar.
Göl kıyısına vurmuş bir kuğu buldular.
Erkek bir kuğu... Göğsünden kanlar akıyordu. Dişisi yarasız-beresiz yanındaydı, erkeğinin kanayan boynunu göğsüne dayamıştı.
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Koruma polislerinden biri bağırdı.
‘‘Hangi hayvanoğluhayvan vurdu bu hayvancağızı?’’
* * *
‘‘Hayvanoğluhayvan’’!
Savaş rüzgârları, fırtınaya, boraya, tayfuna dönerken, ‘‘dahili şiddet’’ rüzgârları eser... Tabanca-tüfek sesleri ovalarda yankılanır.
İnsanın insana yaptığını, hayvan hayvana yapmaz...
* * *
Hayvan üç şey için öldürür. Ya karnı açtır, ya can derdine düşmüştür, ya yavruları tehlikededir. Zevkine öldürmez, yamyamlığı yoktur.
Etoburların en parçalayıcılarından aslana bakalım...
Yeme, içme, avlanmaya günde sadece 2 saat ayırır dişi aslan... Artan 22 saatinde yavrularını korur, eğitir, büyütür. Bir batında 3-4 tane doğan yavrular aslında hırçındır, ama, analarının yanında hoşgörüyü, sükûneti, teenniyi öğrenirler.
Acıkmadıkça, canları (ve cananları) yanmadıkça, saldırmazlar, öldürmezler.
* * *
Gelelim, çok özel bir hayvan türü olan insana...
‘‘Zevkine öldüren’’ tek hayvan türüdür.
Uygarlık tarihine tek katkısı ‘‘kravat’’ (‘‘hırvat’’ veya ‘‘croate’’) olan Sırp'lar, çoğu kadın-çocuk olan 66 kişiyi tek bir top mermisiyle yok ettiler. Pazaryerini hedeflediler, başsız-bacaksız bir sürü insan ürettiler.
Niye yaptılar bunu? Bana değil, onlara sorun...
Ben hayvanım... Böylesine vahşetten anlamam...
* * *
Kuğuların birbirlerini ne kadar sevdiklerini, yaşamak için nasıl dayanıştıklarını, kuğuları öldürmek isteyen soylu birinin sonunda nasıl ‘‘kuğulaştığını’’ (ve öldüğünü) 1965 yılından beri Türkiye'de anlatan ‘‘Kuğu Gölü’’ balesini izlemiş tek bir devlet büyüğü varsa, dişimi kırarım.
Borazanbaşılar alsınlar borularını, bir yerlerine ..........
Paylaş