Paylaş
BUNDAN kaç yıl önceydi, tam hatırlamıyorum... Ya yedi, ya sekiz... Dünya tarihinin ilk gökdeleni olan Empire State Building'in (açılış tarihi: 1931) altından 70 yaşlarında bir adam geçiyordu. Alışverişini yeni bitirmiş, evine dönüyordu.
Tepesine adam düştü.
Ruh hastasının biri 45'inci kattan atlamıştı. Atlayan yumuşakça yere düştüğü için kurtuldu, yolda evine giden adamcağız öldü.
‘‘Görünmez kaza’’ derler buna...
* * *
Bundan daha karakomik bir kaza olup olamayacağını hep düşünmüşümdür.
Görmenin, öğrenmenin yaşı olmadığını iki sene sonra öğrendim...
Florya üzerinden gazeteye gidiyordum... Yol boş gibiydi. Yüz metre kadar ilerimizde bir ticari araba vardı. Acelesi falan yoktu, kurallara uyuyordu, ani sağlama-sollama yapmıyordu.
İstanbul'da böyle araba zor bulunur.
Derken, Yeşilköy Havaalanı'nı çevreleyen tel örgüleri bir Japon uçağı parçaladı. Öndeki arabaya bodoslama bindirdi.
Pisti ayarlayamamış o kamikaze...
Bizim arabadan indik, taksinin yanına koştuk...
Şoförde fazla yara-bere yoktu, ama, karayolunda giderken uçak çarpmasının şaşkınlığı, sersemliği, sarsınıtısı içindeydi.
Kendisini toparladı, kaza mahalline ilk biz geldiğimiz için sordu.
‘‘Affedersiniz, cep telefonunuz var mı?’’
Ben kullanmam, arabayı kullanan arkadaşım telefonunu uzattı.
Bir numara çevirdi. Karşısına eşi çıktı.
‘‘Karıcığım, kusura bakma, şimdi gelemiyorum, epey gecikirim...’’ dedi, ‘‘Uçak çarptı bana...’’
Eşinin bağırtıları hálá kulağımdadır.
‘‘Yine mi sarhoşsun be adam! Çocuklar giyinmiş, seni bekliyor... Hiç gelme artık eve...’’
* * *
‘‘Kaza kurbanı’’ adamcağızdan sonrasını öğrendim...
Üç kuruş ekmek parası için çalışan garibanın biri... O gün biraz fazla yolcu almış, iki günlük ekmek parasını doğrultmuş...
‘‘Haydi, hanım, eve geliyorum... Çocuklarla seni bir kebapçıya, sonra da sinemaya götüreyim... Hazırlanın...’’
Düz yolda giderken uçak çarpacağını kim bilsin?
Kendisi bilmez, karısı inanmaz...
* * *
Bundan daha karakomiği olur mu?
Elbette olur. Türkiye'nin karakomik gündemine gelelim...
Hizbullah'a yönelik operasyondaki cesetlerin sayısı, son tesbitlere göre, 48'di. İki tanesi çok ilginçti.
Gazetelerdeki haber notlarını kısaca özetlememe izin verin...
‘‘17 yaşındaki Ayetullah Dalgın ve 19 yaşındaki Ali Küçük, Savaş mahallesinde bir evin bahçesine girdiler. Bahçede bir kümes, kümeste de paçalı güvercinler vardı. Kuşlar nadideydi, hırsız gençlerin bütün maksadı güvercinleri çalıp satmaktı. Evden yüksek sesler gelince, hırsızlar çetesinin iki erketesi kaçtı. Ayetullah ve Ali'den uzun süre haber alınamadı. Ailelerin ihbarı üzerine evde yapılan aramada, üç tabanca, iki kalaşnikof, bol miktarda örgütsel doküman, domuz bağıyla bağlanmış iki ceset bulundu. Meğerse, şaşkın hırsızlar Hizbullah'ın hücre evlerinden birine girmişler. Ev sahipleri ne bilsin, gelenlerin basit hırsız olduğunu? Ajan majan sanmışlar záhir...’’
* * *
Yaman hırsız elbette ev sahibini bastırır. Ama, hırsızın hiç mi kabahati yok?
‘‘Popodan dalan şaşkın ördek’’ misali, soyacak başka yer mi kalmadı?
Devleti, bankaları, halkı, insancıkları, depremzedeleri soymaya kalkışsaydınız, oy çalsaydınız, suluboya resim yapsaydınız, ‘‘başımızın tacı’’ olmuştunuz netekim...
Paylaş