Paylaş
Yılın ilk yedi buçuk aylık döneminde, necip Türk milletinin, şans oyunlarına, yani kumara, 106 trilyon lira yatırdığını öğrenince, hiç şaşırmadım.
Kumara düşkünüzdür vesselâm...
Bu hızla gidersek, yıl sonunda, 200 trilyon olur.
* * *
Dünya tarihinin en büyük kumar örgütçüsü, Yunan asıllı Nick the Greek'in, hem müstakbel (potansiyel), hem müptezel (kronik) kumarcılara üç altın tavsiyesi vardır.
1- Sebep yokken kumara başlamak hıyarlık, sebep yokken bırakmak hıyaroğluhıyarlıktır.
2- Kerizi parasından ayırmak sevaptır.
3- Fazla iyimser olmayın, benden de duymuş olmayın, kumarı sâdece oynatan kazanır.
Doğru... Spor-toto, milli piyango, kazı-kazan, sayısal loto, at yarışı derken, oluşan cironun % 70'i dolaylı vergi olarak devlete, % 30'u kumarcıya gidiyor.
Neyse, hayırlı işlere gidiyor hiç değilse...
Savunmaya, eğitime, maliyeye...
Geri geliyor mu, o ayrı mesele... Kerizi parasından ayırmak sevaptır.
* * *
Günlük ekonomik hayatımızda ‘‘kumarbaz'' ruhluyuz...
Olabilir. Geçim derdi... Ya çıkarsa?
Siyasi hayatımızda da öyle...
‘‘Bir basıp üç almak'' sevdalısı cumhurbaşkanları gördük. Üçün birini aldı.
‘‘Erken seçim'' isteyenlerimiz var. Babasının mirasını, evlâdının nafakasını yiyip bitirecek...
‘‘Babaya güven, gerisini merak etme sen!'' diye, gül gibi başbakanlığı bırakıp Fransız faşisti, Müslüman düşmanı Le Pen'e eli mahkûm kalanları gördük.
Bütün malvarlığının muhterem eşinin üzerine kayıtlı olduğunu öğrenince, yüzünün nuru, saçının sarısı, güzelliğinin tamamı kaçan muhteris kumarbazları da gördük...
Anlatamıyoruz bir türlü...
Kumar ‘‘ictimâi ve siyasi sefalet''in başlangıcıdır.
Kumarda tek kişi kazanır.
Oynayan değil, oynatan...
Bürokrasi kazandı. Daimi ordu kazandı. Siyasi polis kazandı.
Yani, bonapartist devletin bütün temel unsurları kazandı.
Kim kaybetti, siz söyleyin...
* * *
Yazının devamı perşembeye kalacak gibi...
Onun için ‘‘kumar'' tarihini yazıyorum yeniden...
İlk başta ‘‘barbutun babası'' vardı. Yemek için, karın doyurmak için öldürdüğümüz hayvanların münasip yerlerindeki kemikleri alır, aşık atardık.
Sonra at koşturmaya başladık. Orta Asya'dan başlayan uzun yolculuk boyunca, önce kahrımızı çeken bu hayvancağızların sırtına ‘‘binici'' denilen kişileri oturttuk, ‘‘Koşsana lan!'' deyip kırbacı verdik. Sonra da, ‘‘Hangimizinki daha hızlı?'' diye iddiaya tutuştuk.
Derken, kâğıt oyunları, Osmanlı'daki yabancı bankaların altınlı-dövizli çekilişleri, tayyare piyangoları, totolar, lotolar, lotaryalar, tek kollu haydutlar çıktı ortaya... Birini bırakıp öbürüne başlamadık. Hepsine birden dadandık. Yani, hayatımız kumar oldu.
Sadece Türkiye'de 250 trilyonluk bir sektör...
Bu kadar ‘‘kumar meraklısı'' millete, kumar jargonunu iki gün sonra öğretiriz netekim...
Paylaş