Paylaş
(Bu Bir Futbol Yazısı Değildir)
Sayın cumhurbaşkanımızın sağlık ocağı, ilköğretim okulu ve kız yurdu açtığı saatlerde, Vanspor-Antalyaspor maçı henüz başlamamıştı.
‘‘Memleketin durumu nasıl?’’ diye soruldu. ‘‘Eyidir eyidir...’’ demeye getirdikten sonra ekledi: ‘‘İç barışın bütün şartları memleketimizde mevcuttur...’’
Maçın nasıl bittiğini (daha doğrusu, bitmediğini) hepimiz biliyoruz...
* * *
Sıvas-Kayseri faciası meydana geldiğinde (17 Eylül 1967) başbakandı Demirel... Maç sonrasında 40 kişi ölmüş, 600 kişi yaralanmış, Kayseri yangın yerine dönmüştü.
Söylem aynıydı. ‘‘Olayı büyütmeyin... Yaralar sarılacaktır...’’
* * *
Futbolu küçümsemeyin...
Cuma namazı çıkışında 400-500 kişinin sekiz yıllık eğitimi protesto ettiği toplu gösteriye benzemez...
20-25 bin kişiyi tribünlere doluşturan, milyonları televizyonlarının başına kilitleyen bir kitlesel eylemdir.
Örgütlü kumar, fuhuş, politika ve dinle beraber, insanlık tarihinin en eski beş örgütlü kurumundan biridir.
Futbol yazacağım bugün... Yazacağım, çünkü, olup bitenden korkuyorum...
* * *
‘‘Küçük grup sosyolojisi’’ bilim dalının kurucu babaları arasında yer alan ünlü bilim adamımız Muzaffer Şerif, dar mekâna sıkışmış insanların ruh hâlini güzel anlatır.
‘‘Dar ve değişmez bir fizik mekânı paylaşan insanlar, doğal bir liderin (veya liderlerin) güdümünde küçük gruplar meydana getirirler... Girdikleri ilişkiler içinde, herkesin uymak durumunda olduğu bazı davranış normları geliştirirler. Grup üyeliği en büyük müeyyidedir. Ya o davranışları benimsersiniz, ya gruptan dışlanırsınız...’’
Futbol seyircisine nasıl uygulanır, uyarlanır bu? Kendime sordum bunu...
‘‘Özel hayatlarında sessiz-sakin, halim-selim, karınca ezmez olan insanlar, futbol maçında nasıl bu kadar canavarlaşabilirler? İnsanlar, evlerinin rahatını bırakıp, cumartesi-pazar günleri niye maça giderler? En azından, siz niye gidersiniz?’’
Cevap kısa...
‘‘Stres atmak, günlük sıkıntılardan kurtulmak için... Geçim derdinden, ev halkının vıdı vıdısından kurtulmak için...’’
* * *
Önce ne yaparsınız? Bağırırsınız, küfredersiniz... Doyasıya...
Sonra ne yaparsınız? Susuzluğunuzu gidermek için yanınızda getirdiğiniz cam-plastik şişeyi sahaya atarsınız...
Daha sonra ne yaparsınız? Eşşeğini dövemeyen semerini dövdüğü için, sahaya atlayıp, hakemi, topçuyu, poponuz sıkıyorsa polisi, jandarmayı, özel tim mensuplarını döversiniz...
* * *
Küçük grup psikolojisi gereği, yapmak zorundasınız bunları...
Yapmazsanız, ‘‘Mâdem bizim gibi yapmıyorsun, sen de düşmansın!’’ derler adama... Ya tribünden atar, ya döverler. En kibarından, ‘‘Mâdem bağırmayacaktın, küfretmeyecektin, niye maça geldin?’’ diye sorarlar.
George Santayana'nın vaktiyle buyurduğu gibi, ‘‘Fanatizm, amaç unutulduktan sonra, kalmayan amaca ulaşmak için gözün kararması, hırsın dörde katlanmasıdır’’...
Maçlarda da öyle... An geliyor, maça niye gittiğinizi unutuveriyorsunuz.
‘‘Fanatizm gelmişse cihâne, futbol topu bahane’’ misali...
* * *
Sahi, Mesut Yılmaz niye Vanspor-Antalyaspor maçına gitti?
Sahi, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Süleyman Demirel'e, uluslararası spora hizmetlerinden dolayı, niye ‘‘berat’’ verdi?
Benim bildiğim kadarıyla, tek bir spor karşılaşması izlememiş, kendi adına çıkartılmış tek bir kupayı bile vermemiştir Demirel...
Paylaş