Paylaş
Sıkışmışsınız, bağırsaklarınız dolmuş... Dörtnala, doludizgin, tuvalete koşturuyorsunuz... Tam çıkacak, çıkartacaksınız, iki oda ötede unuttuğunuz cep telefonu zırlıyor.
Herkesin keyfine göre ‘‘sinyal müziği’’...
Kiminde dokuzuncu senfoni, kiminde bach, kiminde yebeni neremi?
Poponuzu silemeden koşturup açıyorsunuz...
Karşıdan ses... ‘‘Naaber nassın?’’
‘‘İyiyim, biraz sıkışık durumdayım...’’
‘‘Eeee! Daha ne var ne yok?’’
‘‘İyiyim, birazdan arasan olur mu?’’
‘‘Eeeee! Sizin oralarda durumlar daha daha nasıl?’’
Buna tek cevap var. ‘‘Ananın örekesi!’’
Ama, diyemiyorsunuz... Ayıptır. Modern teknolojinin inkârıdır.
Rahmetli Marx'ın dediği gibi, ‘‘İnsanlığın gelişmesi teknolojinin gelişmesidir...’’
* * *
Görmemişin telefonu olmuş, çekmiş, kordonunu koparmış...
Fazıl Say'ın konserini izliyorsunuz... Çocukcağız konsantre olmuş, Bach çalıyor. Salondaki cep telefonlarından ‘‘sinyal müziği’’ geliyor.
Birinden ‘‘Giyom Tel Uvertürü’’...
Öbüründen ‘‘Hafif Süvari Alayı’’...
Daha öbüründen ‘‘Bir Mumdur İki Mumdur’’...
Fazıl Say duralıyor. ‘‘Dikiş makinesi’’ sesini çağrıştıran Bach müziğine bu kadar aykırı ‘‘bişi’’ olmaz... Cep telefonlarından yükselen seslere kulak kabartıyor Fazıl...
‘‘Naaber nassısın?’’
‘‘İyi, Fazıl Say'ı dinliyorum. Sonra arasan olur mu?’’
‘‘Olur. Daha daha nassısın?’’
‘‘İyi...’’
‘‘Çoluk çocuk nasıl? Konser nasıl geçiyor...’’
‘‘İyi vallaaaa! Duydun mu? Bizim Hatçe boşanıyormuş...’’
Modern haberleşme teknolojisinden nasipsiz Fazıl Say sinirleniyor.
Konseri yarım bırakıyor.
‘‘Al o telefonunu, kordonunu ve antenini katla, bir yerine sok!’’ diyor.
* * *
Adam çoluk-çocuğunu yemeğe götürecek, cep telefonuyla karısını arıyor.
‘‘Karıcığım, hazır mısın?’’
‘‘Hazırım, sen bu saate kadar neredesin?’’
‘‘Evin önündeyim... Bekliyorum, aşağıya iniverin!’’
‘‘Ulan hıyar! Kapının zilini çalamaz mıydın?’’
* * *
Modern teknolojinin cılkını bu kadar çıkartan ikinci bir etnik gruba raslanmaz... Ama, el elden üstündür.
‘‘Daha fazlasını nasıl beceririz?’’ diye tam düşünürken, onu da bulduk.
Hayatta en zevkle okuduğum yazı-haberler, hha kökenlidir.
Hürriyet Haber Ajansı...
Türkiye'nin nabzını tutar, Edirne'den Ardahan'a, Sinop'tan Hatay'a Türkiye'yi yansıtır. Şenol Çakır'ın Samsun-hha haberini okuyunca, diyecek hiç bir şeyim kalmadı.
Samsunlu imamlar, namaz sırasında carcar öten cep telefonlarından rahatsız olup, çare bulunması için Samsun Müftülüğü'ne başvurmuşlar...
Müftü de imamlara talimat vermiş... Cemaate seslenilecekmiş...
‘‘Haydin namaza, haydin namaza, Allah-u Ekber denildikten sonra, elektronik cihazlarınızı ve cep telefonlarınızı lütfen kapatın... Cemaatin ilgi ve dikkati dağılmasın...’’
* * *
Modern teknolojinin cılkını çıkardık.
Yaya gitmenin lüksünü yaşarken, Cherokee'lere terfi ettik.
Uyuz eşek bile bulamazken, kendimizi BMW'de bulduk.
Çift öküzün arkasında saban sürerken, tuttuk, traktöre bindik.
İki elimizle direksiyon sallarken, iki elimizle tek pipimizi kaldırmaya çalışırken, iki elimizle sigara yakıp telefon kullanmaya uğraşırken, hız yapan aracımızda öbür şoförlere iki el-kolla işaret yapmaya çalışırken, el-kol sayımızı 8-10'a çıkarttık.
Dört ayağı üzerinde gezinen eşekten, maymundan kurtulup, el ve ayak sayısını 2'şere indirmeye çalışmıştık vaktiyle... El-kol sayımız çoğaldı.
O bile yetmiyor artık...
İnsanlığın gelişmesi, sahiden teknolojinin gelişmesi midir?
Yoksa, Karl Marx, bir defacık da olsa, yanıldı mı?
Paylaş