Paylaş
‘Devlet sanatçısı’ olanların listesine baktım. Hem şaşırdım, hem irkildim, hem çok üzüldüm...
Gerçi, adam seçmede bazı zaafları vardır sayın cumhurbaşkanımın, ama, aslına bakılırsa, bakan, parti başkanı, il başkanı, başbakan seçmede de zaafları olduydu vaktiyle...
Kızını dövmeyenin dizini, eşşeğini dövmeyenin semerini dövdüğünü, hem zar-zor, hem geç-güç öğrendi.
* * *
Her şeye rağmen, sayın cumhurbaşkanımızın çok önemli özelliği, kin tutmamasıdır. Şahsi sıkıntılarını, kırgınlıklarını, ‘‘dün dündür, bugün bugündür’’ diye habire-hababam unutmak, en önemli mazhariyetidir.
Şahsi problemlerini devlet işlerine bulaştırmamasıdır.
Yine hata yaptı seçiminde...
Üstelik, bu sefer, ‘‘Devlet Sanatçıları’’ seçiminde ayıp yaptı.
Hasan Mutlucan'ı ya unuttu, ya görmezlikten geldi.
* * *
Adamcağızın suçu ne?
‘‘Rumeli Türküleri’’ söylemek mi? Sabahın köründe, 12 Mart ve 12 Eylül'de, Güniz Sokak'taki sıcacık yatağında seni uyandırmak mı?
Ne demiş Hasan Mutlucan?
Güzel güzel söylüyordu işte...
* * *
Yine de şahlanıyor aman, kolbaşının kır atı
Görünüyor yandım da aman, bize sefer yolları
Davullar çalsınlar aman, çengi çengi harbiyi
Sefersiz olmaz aman aman, er evlatları
Görünüyor yandım da aman, bize sefer yolları
* * *
Sabahın köründe, iki kere, 12 Mart ve 12 Eylül'de, bu Rumeli türküsüyle uyandırılmaktan hoşlanmayışını anlarım babacığım... Ama, şahsi garezini devlete, devlet sanatçılığına bulaştırmana aklım ermez...
Sesiyle, sazıyla, sözüyle, ‘‘kerhen’’ de olsa, derin devletle en bütünleşmiş sanatçımızdır Hasan Mutlucan...
Yazık ve ayıp oldu kendisine...
Hasan Mutlucan'a bu ödülü verseydin o ne tepki gösterirdi?
Muhtemelen reddederdi.
Sapına kadar sosyal demokrattır, ama, her askeri darbe sabahında gür sesini duyarız... TEMPO dergimize vaktiyle yakındıydı.
‘‘12 Mart sabahı yatağımdan asker zoruyla kaldırıp Ankara Radyosu'na götürdüler, türkü söylettiler. 12 Eylül'de 'bis' (tekrar) istediler, gitmedim, kendi konserve kasetimden play-back yaptılar. Türkiye'ye biraz demokrasi gelse çok iyi olur. Sayın Demirel'i belli aralıklarla uyandırmaktan, kendi sesimle kendimi uyandırmaktan bıktım artık...’’
* * *
‘‘Devlet Sanatçısı’’ unvanını herkese verdiler.
Ömer Lütfü Akad, Yaşar Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Macide Tanır, Zühtü Müridoğlu, Hüseyin Gezer ve Füreya Koral daha önceleri kabul etmemişlerdi.
Tepki gösterenler arttı. Fikret Otyam ve Orhan Pamuk ilk istemeyenlerdi.
Arkası geldi, geliyor. Melih Cevdet Anday, Avni Arbaş, Orhan Pamuk, Arif Sağ, Turhan Selçuk, Müzeyyen Senar, Orhan Gencebay, Atıf Yılmaz, Belkıs Akkale...
Yazık oldu Hasan Mutlucan'a...
Bildiğim Hasan Mutlucan, devletle ‘‘kerhen’’ (TDKS. ‘‘iğrenerek’’) bütünleşmiş ve özdeşleşmiş olmasına rağmen, reddederdi o ödülü... ‘‘Red Cephesi’’ listesi biraz daha kabarır, anlam kazanırdı.
Neyse, intikamını alacak gibi görünüyor.
Yeni kaseti çıkıyor piyasaya... Birkaç güne kadar...
Albümün adı ‘‘Ege Türküleri’’...
Ben olsam, ‘‘Baba'yı Gıcık Eden Müzikler’’ derdim adına...
‘‘Yüce-derin devlet’’ katlarında çok itibar görmese bile, nostaljik takılıp çok güleceğiz en azından...
Paylaş