Paylaş
Türkiye'nin gündemini yakalamak çok güçleşti. Ondan öteye, imkánsızlaştı. Herkes birbirine soruyor: ‘‘Bugün ne konuşalım?’’
Herkes aynı cevabı veriyor: ‘‘Ne konuşursan konuş, istersen garnından gonuş... Yeter ki konuş, láf ola beri gele!’’
* * *
‘‘Deprem tehlikesi’’ konuşulabilir.
Yine sallandık, sallanıyoruz... Allah'tan yuvarlanmıyoruz...
Konuşmaya değmez... Şu son deprem feláketleri olmasaydı, depremle uzaktan-yakından ilgili bilim dallarının, bilim adamlarının Türkiye'de de bulunduğunu bin yıl düşünsek akıl edemezdik...
Onlar konuşsunlar... Sıraları geldi, sıralarını savsınlar...
* * *
‘‘Hizbullah dehşet ve vahşeti’’ konuşulabilir.
İşkence kasetleri birinci ulusal vizyona girsin mi, girmesin mi?
Bu konuda değişik görüşler var.
‘‘Bütün kanlı ayrıntılarıyla gösterilsin, herkese ibret olsun!’’ diyenler var.
‘‘Aman, gösterilmesin, çocuklarımızın ahlákı bozulur, şiddete özenirler...’’ diye karşı çıkanlar da var.
Önemli bir şey unutuluyor aslında...
Türkiye'de, devletin askeri ve sivil güçlerinin, mahalle muhtarlarının, imamların, düz seçmenlerin, meraklı kapı komşularının, dedikoducu hatunların, devamlı iletişim hálindeki kapıcıların bilgileri dışında böyle şeyler nasıl oluyor?
Bu kadar nasıl yayıldı bu olaylar?
Yoksa, ‘‘tesbih çeken elle tetik çeken el’’ ayrımı, önemli birileri tarafından vaktiyle yapılıp ‘‘emsal’’ olduğu için mi?
* * *
Rutin dışına çıkılabilir mi?
Elbette çıkılır. Fransızcam yetmez, ama, aklımda yanlış kalmadıysa, ‘‘rutin’’ sözcüğü, ‘‘routine’’ kökenlidir.
‘‘Yol, güzergáh’’ demektir.
Şartlar gerektirirse, devlet yolundan, rayından çıkabilirmiş netekim...
Akıl almaz hızlarla seyreden, sollayan, sağlayan, sıkıştıran, otoyolun, Galata köprüsünün ortasında ani fren yapan ‘‘trafik canavarları’’ záten rutinden çıkıyor.
‘‘Devlet’’ çıkabiliyorsa, ‘‘trafik canavarı’’ niye suçlu sayılsın?
Kanun, hak-hukuk bunun neresinde?
Bunu mu tartışalım şimdi?
* * *
Cumhurbaşkanı kim olsun?
Bana ne? Kim olursa olsun! ‘‘Başkanlık’’ veya ‘‘yarı başkanlık’’ sistemleri gelmesin, tek bir kişi kendisini 65-70 milyon insandan daha zeki, akıllı ve bilgili sanmasın, yeter de artar bile...
* * *
Farkında mısınız? Aylak bakkalın, terazisini boş bırakacağına, kendi billurlarını tartıp oyalanması misali, lüzûmsuz işlerle uğraşıyoruz...
Dört kişilik bir ailenin asgari mutfak masrafının 160 milyon lira olduğu, asgari ücretin onun yarısını zor bulduğu bir yerde yaşıyoruz...
Türkiye'nin bence tek problemi var.
Devlet İstatistik Enstitüsü ‘‘toptan eşya fiyatları endeksi’’nin yakın tarihimizdeki artış oranına, yani enflasyon hızına bakalım...
1965 - % 8,1 1985 - % 41,6
1968 - % 3,2 1986 - % 29,6
1969 - % 7,2 1988 - % 68,3
1973 - % 20,5 1989 - % 69,6
1974 - % 29,9 1990 - % 65,2
1975 - % 10,1 1991 - % 52,6
1978 - % 52,6 1992 - % 30,6
1979 - % 63,9 1996 - % 84,6
1980 - % 98,7 1997 - % 91,0
1981 - % 35,5 1998 - % 54,3
1983 - % 29,7 1999 - % 62,9
1984 - % 49,5 2000 - NE ÇIKARSA BAHTIMIZA!
Paylaş