Paylaş
Efendim, ‘‘medeni olmak’’ zor zenaattir. Okumak, okuduğunu anlamak ve/veya öğrendiğini hayata geçirmek, rafinasyon (yontulmuşluk), nezaket, kibarlık gibi şeyler ister.
Ayrıca, ‘‘medeniyet’’ teknolojik gelişmedir. Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in buyurdukları gibi, ‘‘teknolojinin gelişmesi, toplumsal gelişmenin motorudur...’’
Sonracıma, ‘‘medeniyet’’ dediğimiz şeyin ‘‘tek dişi kalmış canavar’’ olduğunu kim söylemişse, halt etmiştir.
Medeniyet her şeydir, onun da özü teknolojik gelişmedir.
* * *
Cep telefonunu keşfedip teknoloji çağını yakaladığımız ilk günlerden biriydi. Gazetelerden birinde büyük boy ilan vardı.
‘‘Alo, patron! Tamam, aradığımız cep telefonunu bulduk. Şimdi seni bir cafeden arıyorum. Nasıl sesim, net değil mi? Yok patron, valla İstanbul'dan aramıyorum, hâlâ buradayım. Cep telefonu dedikleri işte bu patron, tekerlek tak Porsche olsun!
‘‘Kaça satılıyor dersin? Ne yaptın patron, in, in... Daha in... Söyleyeyim mi? 25 milyon... Patron, patron, iyi misin? Hah... Burada cep telefonunun gerçek fiyatı bu patron. En iyisi, en son jenerasyon... Yani bize yakışır, 3 yıl garanti bile veririz.
‘‘Cebi olan herkese gösterelim, asıl cep telefonu neymiş, kaça satılırmış... Hadi, görüşürüz patron.’’
Globalleşip çağı yakaladığımıza çok sevindim. Kıvandım.
Sonra içime kurt düştü. Bazı atasözleri kafamda uçuştu.
Meselâ, ‘‘Ayranı yok içmeye, telefonla gider etmeye...’’
Daha meselâ, ‘‘Sen bir garip kekosun, sedef kakmalı telefon neyine...’’
Daha daha meselâ, ‘‘Telefonu bulmuş, kordonsuzunu arıyor...’’
* * *
Fazıl Say'ın konserindeki inanılmaz zontalıktan sonra, CHP kurultayında da aynı olayı yaşadım... Kısa bir parantez açıp kapatalım...
‘‘Zonta, magandanın John Travolta dinlemişidir...’’
Devam edelim... 1.200 delegenin 957 tanesinde cep telefonu vardı.
Kürsüden konuşulurken, telefonların büyük bölümü cırcır ötüyordu.
* * *
Cep telefonuna, bu kadar küreselleşmeye hazır mıyız?
I-ıhhh... Kordonlusunu kullanmayı öğrendik mi ki, kordonsuz takılalım?
Kordonlu telefonun helezoni kordonunun niye yün yumağına dönüştüğünü Nurhan Karadağ dostum anlatmıştı bana...
‘‘Telefon çaldığında ahizeyi sağ eliyle kaldırır, refleks olarak sağ kulağına götürürsün... Sağ elini kullananların sağ kulakları genellikle ağır işittiği için, ahize sol ele geçirilip sol kulağa götürülürken, ekseni etrafında 360 derece tur atar. Konuşma bitip ahize kundağa yerleştirilirken, yine 360 derecelik bir dönüşle telefon ahizesi sağ ele geçirilir, yerine yerleştirilir. Günde beş telefon geldi mi, yün yumağına döner o kordon...’’
* * *
Beni yanlış anlamayın... Teknolojik gelişmeden yanayım...
Düşünün... Tuvalete oturmuş, çövdürüyorsunuz... Telefon çaldı. Kıçınızı yıkayıp yetişene kadar sesi kesilir meretin... Meraktan çatlarsınız...
Halbuki, telefon yanında oldu mu, rahatsın...
Hem sıçarsın, hem dinlersin, hem konuşursun...
* * *
‘‘Garnından Gonuşan’’ (GG) veya ‘‘Gordonsuz Gonuşan’’ (yine GG) Türkiye'yi seviyorum...
Bu telefonlar ilk çıktığında, kordonlu telefonum çaldı.
Açtım kordonlumu... Akşam beni yemeğe götürecek arkadaşım arıyordu.
‘‘Hazır mısın?’’ dedi.
‘‘Nerede kaldın ulan?’’ diye sordum, ‘‘Neredesin şimdi?’’
‘‘Kapıdayım...’’ dedi.
Cep telefonuyla evimin kapısından arıyormuş... Zili çalsana ulan hödük!
CHP'lidir kendisi... Kurultayı izliyordum, yanımdaydı.
Telefonu yine çaldı. Üç koltuk ötedeki arkadaşı arıyordu.
Paylaş