Paylaş
Sabık başbakanlarımızdan Tansu Çiller'in, halefi Mesut Yılmaz hakkında söylediklerini, hem televizyonlarda izledim, hem gazetelerden okudum.
İrkildim.
Başbakanın iç ve dış itibarının tükendiğini, adının sadece Alaattin Çakıcı kasetlerinde geçtiğini söyledi Çiller...
Yanılmış sayılmaz... Ya babayla temel atarken, ya Deniz'e dalmaya çalışıp karaya otururken, ya çetelere asabileşirken görünüyor medyada...
Ekledi Çiller...
‘‘İktidarın başı mafya işbirlikçisi hâline gelmiştir!’’
Kesmedi, kendisini Maksim'de zannetti. Podyumda, hem bir aşağı, hem bir yukarı yürüdü, ‘‘hemide’’ şakıdı.
‘‘Ahlâken, karakter ve psikolojikman çözülmüştür. Bunu, yüzüne bakınca da anlayabilirsiniz. Artık her konuda ipin ucunu kaçırmıştır. Altı soruşturma yediği hâlde umursamayan bir başbakan daha yoktur. Batakçı kumarbaz çılgınlığıyla elinde nesi var, nesi yoksa masaya sürmüştür...’’
Buraya kadar iyiydi, sonra cıvıma başladı.
‘‘Türkiye'yi bu hâle sokan işte bu psikopat tutumdur...’’
* * *
‘‘Psikopat’’...
Türkçeye çevrilirse, ‘‘ruh hastası’’...
Bu ağız, kafa ve ruh hâliyle seçime (hele erken seçime) gidilirse, çok sıkıntı bekliyor Türkiye'yi...
* * *
1947 yılı bütçe görüşmelerinde, Demokrat Parti adına konuşan Adnan Menderes'in eleştirilerine, başbakan Recep Peker çok kızmıştı.
Menderes'in sözlerini, ‘‘kötümser ve psikopat bir rûhun, hastalıklı bir rûhun ifadesi’’ olarak yorumladı.
Bu abuk-sabukluğa sinirlenen DP milletvekilleri, TBMM salonunu terk ettiler, 18-28 Aralık 1946'daki oturumlara katılmadılar.
Çok partili meclisteki bu ilk siyasi bunalım, yurt çapında da ciddi bir gerginliğe yol açtı. Meclise gelmeyen DP'lilerin cezalandırılmasını isteyen CHP'liler, meclisten tamamen çekilmeyi öneren DP'liler vardı.
Tansiyon yükselince devreye giren Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, havayı yumuşatmak için, DP Genel Başkanı Celal Bayar ve Fuat Köprülü'yle görüştü.
İnönü, görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, hangi tarafın haklı-haksız olduğu üzerinde durmadığını, ancak, ‘‘bir kısım milletvekili arkadaşlarının üzüntülü olmasından kendisinin de üzüntü duyduğunu’’ söyledi. İnönü'nün bu partiler üstü tutumundan hoşnut olan DP'liler meclise döndü.
‘‘Psikopat Krizi’’ atlatıldı.
* * *
Basın büyüğümüz Nadir Nadi, üç tıbbi kavramı, psikopatı, narsisizm ve fetişizmi, ‘‘Perde Aralığında’’ kitabında (1964) çok iyi özetler.
‘‘Bu psikopat sözcüğünü Peker'in niçin kullandığına dair, şöyle bir açıklama duydum. Hükümetçe lüzum görülen kimselerin telefon konuşmaları ilgililer tarafından dinlenir ve bu konuda Başbakana bir rapor verilirmiş. O arada elbette Adnan Menderes'in de telefon konuşmaları günü gününe izlenecekti. Kimi arkadaşlarıyla yaptığı şehirlerarası telefon görüşmelerinde Adnan Menderes, politikaya zerrece değinmeksizin, olur olmaz konular üzerinde saatlerce konuşur, bir takım argo deyimlerle süslü, ipe sapa gelmez laflar edermiş... Raporları gören başbakan da bir anlam çıkaramadığı bu konuşmaları okur şaşakalırmış. İşte önemli bir memleket meselesinin tartışıldığı Büyük Millet Meclisi'nde Adnan Menderes'in DP adına yaptığı itirazı ciddiye almak istemeyen Peker, herhalde iyi bir politikacı olmadığından kendini tutamamış ve ‘sen normal bir adam değilsin' anlamına ağzından o hekimlik terimini, psikopatı kaçırıvermişti...’’
* * *
Ağzı olan ağzını bozuyor, ağzı olan garnından gonuşuyor.
Seçim sürecine girildiğinde, rakiplerine ‘‘psikopat’’ lâfını edenlere, o ettikleri lâftan hayır gelmiyor.
1950’yi hatırlayın...
Sonunda, seçmen kitlesi, ‘‘Git, aynaya bak!’’ deyiveriyor.
Paylaş