Paylaş
Çiğdem Toker arkadaşımızın cumartesi günkü Hürriyet'te çıkan manşet haberi, bayram telaş ve heyecanıyla, güme gitti.
Oysa, sádece başlığı gördüğümde, tüylerim diken diken olmuştu.
‘‘Nereden Çıktı Bu IMF Bürosu?’’
Yani, Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye'de kontrol bürosu açacakmış... IMF... İnşaallah, Maşaallah, Fesüphanallah!
Peki, ne kontrol yapacakmış bu büro?
‘‘Stand-by anlaşması boyunca, niyet mektubundaki politikaların ve verilmiş sözlerin yerine getirilip getirilmediğini denetleyecekmiş...’’
* * *
Bütün tarihsel filmler gibi, bunu da daha önce seyretmiştik.
Başımıza gelecekleri 1838 Baltalimanı Antlaşması'ndan bu yana görelim...
* * *
1 1838 Baltalimanı Antlaşması'nın imzalanmasıyla birlikte, Osmanlı iç pazarı, Batı'nın sanayi ürünlerine açıldı, dış ticaret dengesi bozuldu. Tüketim açgözlülüğü depreşti. Mahmutpaşa yetmedi, Kumkapı'nın boğma rakısı kesmedi, herkes XIV. Louis-Valentino-Courvoisier takıldı.
2 Sınırlı, hatta ‘‘yok’’ bütçe tükendi. Gösterişçi tüketime giden para, ordunun ve bürokrasinin modernleşmesine yetmiyordu.
3 1854 Kırım Savaşı'nı kaybettik. Azıcık rahatlamak için, gávur aklına uyup, ilk dış borçları aldık, ilk devlet tahvillerini çıkarttık...
4 1875 Ramazan Kararnamesi geçici imdadımıza yetişti, vádesi gelen borçların sadece yarısının ödeneceği açıklandı, ama, 1876'da parasızlık yüzünden ödemeler durduruldu.
5 1879'da durum büsbütün vahimleşmişti. Rüsum-ı Sidde İdaresi kuruldu. Faiz ve anapara karşılığı olarak, damga, müskirat (içki), balık avı, tuz ve tütün gelirlerine el konuldu.
6 Para yine yetmedi. Eylül 1881'de, bütün alacaklılar, atsineği gibi İstanbul'a üşüştü. Muharrem Kararnamesi çıktı. 1858-1874 borçlarını kapatmak için, devlet hazinesi, Alman, Avusturya, Fransız ve İtalyan alacaklılarla, Osmanlı Bankası ve Galata bankerlerini temsilen, sekiz kişiden oluşan Düyûn-u Umûmiye-i Osmanlı İdaresi Meclisi'ne bırakıldı. Tuz, balık avı, tütün, alkol ve damga pulu vergilerini o toplamaya başladı.
7 En bereketli gelir kaynağı tarımdı. Gávur sermayesi işbirliği yaptı. 1884 yılında Reji İdaresi doğdu. Tütün tarlalarında çalışan kızlarımıza, karılarımıza, bacılarımıza, ‘‘gávur vergi tahsildarları’’ tecavüz ettiler.
8 1886-1903 arasında dokuz, 1903-1908 arasında beş borç daha alındı. Gerzeklerimize para yetmiyordu záhir...
9 Derken, Trablusgarp (1911-12) ve Balkan (1912-13) savaşları arasında, yine ‘‘hazine tahvilleri’’ imdadımıza yetişti. Bütün paralar dışarıya gitti, memur maaşları ve müteahhit alacakları ertelendi.
10 Birinci Dünya Savaşı çıkınca İngiliz ve Fransızlar Türkiye'den kaçtı. Düyûn-u Umûmiye, Alman-Avusturya-Macaristan takımına kaldı.
11 Enver Paşa, Alman savaş sanayiinde çalışmak üzere, 26.000 insanımızı Almanya'ya gönderdi. Almanya'ya umut bağlamıştık netekim...
12 Mustafa Kemal Atatürk çıktı. Ankara Hükümeti güçlenince, gávurun denetlediği gelir miktarı düştü. Lozan Antlaşması hem uzlaşma sağladı, hem gelir kaynaklarımızı bize iade etti.
13 Düyûn-u Umûmiye, Türkiye sınırları dışına çıkartıldı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ödediği taksitleri alacaklılara ulaştıran bir aracı kurum durumuna getirildi.
14 1929'da dünya kapitalizmi çöktü. Hem nasiplendik, hem belimizi doğrulttuk. ‘‘Devletçilik’’ ilkesini keşfettik, işsizlere iş bulmak, üç kuruş para vermek için devlet işletmeciliğini yarattık. Vakitlice ödenmemiş borçlarımızdan doğan faizler için de, ‘‘Ödemezük!’’ deyince, 22 Nİsan 1933'te, sözde alacaklıları, düte düte, pazarlık masasına oturttuk.
15 Zor anlaştık. Osmanlı borçlarından payımıza düşenin son taksidini 25 Mayıs 1954'te ödedik...
116 yıl sonra...
* * *
Yüzü yumuşak olanın poposunun niye ıslaklıktan kurtulamadığını, köpeğin burnunun niye devamlı ıslak kaldığını perşembeye anlatayım... İzninizle...
Paylaş