Paylaş
Benim bu satırları yazmaya oturduğum sıralarda, sayın cumhurbaşkanımız, ‘‘temel atma’’ ve ‘‘kurdela kesme’’ turlarına devam ediyordu.
Turgut Özal'ın yerine, Çankaya Köşkü'ne tırmanırken, bu konuda zâten söz vermişti herkese...
‘‘Arkama bakmayacağım!’’
Elhak, sözünü tutuyor. Arkasına bakmıyor.
Ankara'da nelerin olup bittiğini sormuyor.
* * *
Peki, Ankara'da neler oluyor bu arada?
İlginç şeyler oluyor. Her yerden ‘‘bişiler’’ çıkıyor.
Çıkınlardan servet, posta kutularından kaset...
Yine peki, sihirbaz babanın şapgasından ne çıkacak?
Tavşan mı, civciv mi, guş mu?
Yoksa, başbakan mı?
* * *
Kimin çıkacağı belli oldu nihayet...
Yalım Erez oldu.
Uygun isim... İşçi-işveren meslek kuruluşları onun arkasında... Toplu pazarlıkların kilitlendiği, kitle örgütlerinin sokaklara döküldüğü, işten çıkarmaların yoğunlaştığı bir ortamda Erez uygundur, ortalığı yatıştırıp dengeleri tutabilir. En azından, seçime kadar...
İsmet Sezgin olabilirdi. Cihet-i askeriyeyle her zaman ‘‘diyalog’’ kurup sürdürmüş bir ağabeyimizdir.
Kaya Erdem olabilirdi. İleri görüşlüdür. ‘‘Bankerlere para yatırmanızı ben mi söyledim? Başınıza geleni çekersiniz!’’ mealinde konuşmuş, ‘‘Kastelli Faciası’’ haberini çok önceden vermişti.
Sümer Oral olabilirdi. Arkasından bürokratlarının bile lâf etmediği sayılı maliye bakanlarımızdandır kendisi...
* * *
61 numara Borsalino şapga bu... İçinden her şey çıkar.
‘‘Başganlık Sistemi’’ bile...
Ama, Yalım Erez çıktı. Hayırlı olsun...
* * *
Rahmetli Atatürk'ün üç başbakanı oldu. Cephe yoldaşı İsmet İnönü, İttihatçı yoldaşı Fethi Okyar, Ege havalisi çetecilerinden Celal Bayar...
Gerçi İsmet Paşa'yı devre dışı bırakırken, Okyar'a, ‘‘Fethi'ciğim, gel başbakan ol, işine karışmayacağım!’’ demişti, ama, Çankaya'da oturduğu 15 yıl süresince, devletin dizginlerini elinden bırakmadı.
Rahmetli İnönü başbakanların ömür törpüsüydü. Celal Bayar'la bir süre idare etti, arkasından Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu, Recep Peker, Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay geldi, geçti. Her kararı kendisi verdi.
İki ‘‘pembe köşk’’ vardı. Ya birinden, ya öbüründen tebligatta bulundu.
Rahmetli Bayar tek başbakanla yetindi. Adnan Menderes... Kimin kimi yönettiği, kimin icranın başı olduğu, Yassıada duruşmalarında ortaya çıktı.
Rahmetli Cemal Gürsel kader kurbanıydı. ‘‘Ben yapabilir miyim?’’ diye düşündü, önce kendisini ‘‘başbakan’’ yaptı. Olmadı, getirdi İsmet Paşa'yı... Arkasından Suat Hayri Ürgüplü'yü, arkasından Demirel'i...
Rahmetli Cevdet Sunay üç başbakanla çalıştı. Demirel, Erim, Melen... Galiba en kurnazlarıydı Sunay... Mavi boncuğun kimde olduğunu hissettirmedi, DP'nin genelkurmay ikinci başkanıyken onun devamı olan AP'nin oylarıyla Köşk'e çıktı.
Rahmetli Fahri Korutürk yanlış zamana denk geldi. Talu, Ecevit, Irmak, Demirel derken, tastamam 8 kere ‘‘başbakan tayin kararnamesi’’ imzaladı.
Kenan Evren'in nasbettikleri, Ulusu'yla Özal'dı. Bu sonuncusunun başbakanları Akbulut, Yılmaz ve Demirel oldu. İlk ikisi söz dinledi, üçüncüsü kafa tutar gibi yaptı.
‘‘Baba’’ Köşk'e çıktı, arkasında Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan ve tekrar Mesut Yılmaz'ı bıraktı.
* * *
Şimdiki sayın cumhurbaşkanımız, arkasındaki Ankara'ya bakmadan, temel atmaya, boru döşemeye gitti.
Döner dönmez, aklına koyduğunu yaptı.
Yalım Erez...
Bilsem, cumhurbaşkanı olmaya özenirdim...
Başbakan değil...
Paylaş