Paylaş
SANKİ ‘‘erken seçim’’ varmış, sanki mal kaçırılacak ‘‘yangın’’ çıkmış gibi, necip bürokrasimizdeki atamalar olanca hızıyla devam ediyor.
Yarım saatte 1.300 (yazıyla bin üç yüz) atama yapılır mı?
Yapılır. Bürokrasinin hasraconudur. Ayrıca parolasıdır.
‘‘Ota gelince hav hav, döte gelince mırmır...’’
* * *
Peki, her türlü belgenin hazır olduğu bir durumda, dıdının dıdısı bir bürokrat, ölüm döşeğine yaklaşmış genç bir insandan, beyni ölmüş bir hastanın karaciğerini nasıl esirger?
Hele, beyni ölmüş kişinin ailesinin izni varsa...
Hele, sağlık, adalet ve içişleri bakanları emir veriyorsa...
Hele, doktorlar, karaciğer nakli için, 48 saattir ameliyathanede uykusuz bekliyorsa...
O zaman, Hamlet'ten aktarmayla, ‘‘Something is rotten in the state of Denmark...’’ Yani, ‘‘Memlekette boktan bir şeyler oluyor...’’
* * *
Bürokratlara kızmıyorum... Bürokrasiye de kızmıyorum...
‘‘Devlet’’ dediğiniz şeyin özünde bürokrasi yatar.
Bürokrasi kendi başına bir dünyadır, kendi özkuralları vardır.
Meselâ, kendi geç emekliliğini garantiye almak isteyen memur, bütün kararlarını geç alır, ilgili kararnameyi masasında aylar, yıllar tutar.
Yarına bırakabileceği işi o gün yapmaz... Üç sebebi vardır.
1 Dünya ölümlüdür, yarın gelmeyebilir, bugünden boşuna yorulma...
2Dünya ölümlüdür, ama değişkendir. Yarın gelebilir, ama bugünden yaptığın işi yarın yapmaya ihtiyacın kalmayabilir.
3Yarın ola, hayrola!
* * *
Bürokrasinin kendine göre takvimi vardır.
Daha doğrusu, sabah evinden çıkan bürokrat, kendine göre bir ‘‘iş planı’’ yapmıştır. O planı kimse bozamaz... Replikler otomatiğe bağlıdır.
‘‘Dur be kardeşim, daha yeni geldik...’’
‘‘Bir bilmece de hâlledemeyecek miyiz yani?’’
‘‘Saate bakmıyor musun, yemek saati...’’
‘‘Dur be birader, yemekten yeni geldik...’’
‘‘Amma uzattın sen de yahu!’’
‘‘Arkadaaaşşş! Dikkatli konuş, karşında devlet memuru var...’’
* * *
Devletin, bürokrasinin özelliği, kendi hızını kendi keyfine, ‘‘paşa’’ gönlüne göre ayarlamasıdır.
Aziz Nesin, bürokrasiyi, ‘‘Yeşil Şapkanın Evrakı’’ isimli eserinde pek güzel anlatmıştı.
‘‘Adamın biri, altı yıldır tek bir işinin takibine gidip gelmekten bıkmış, ‘lanet olsun!' deyip devlet binasından çıkmış, kel başına kış ayazını yiyince, ördek yeşili, 59 numara, tüylü, iki hava delikli, siyah kurdelalı, kenarları kıvrık ve hafif yukarıya bükük şapkasını içeride unuttuğunu anlamış, apartopar geri dönmüş... Şapkanın peşine düşmüş... Ara da bulasın! İşleme girmiş bile...’’
Şimdi de adamın yakınmasını dinleyin...
‘‘Hani, çocuklar birinin şapkasını kapar da elden ele atarlar... Şapkası alınan da ortada fır döner. Ben de öyle... Şapkayı bir türlü ele geçiremiyorum... Bizim şapkanın muamelesi öyle bir hızlı yürüyor ki, ben bir odadan girene kadar, şapka öbür odaya geçiyor. Şapkayı verdiler sonunda... Şapkanın iki hava deliği, olmuş iki yüz delik... Evrakı, zaptı iğneleye iğneleye benim şapka delik deşik olmuş...’’
* * *
Saatte 800 kilometre hızla tâyin yapan bir bürokrasi... Ölüm döşeğine düşmüş bir hastaya 48 saatte karaciğer vermeyen bir bürokrasi...
Janus... İki yüzlü tanrı...
Nalıncı keseri... İşine geldiğine göre yontar...
1804 yılında Napolyon’un bize armağan ettiği bürokrasiyi bu hükümet mi düzeltecek?
Ridi Pagliacci!
Paylaş