Paylaş
Deprem bölgelerimizde bir sürü cezaevi var. Yatanlar var. Daha da yatacak olanlar var.
Sokaklarda devletin resmi güvenlik mensuplarından kimsecikler yoktu.
İt-uğursuz takımı sokaklardaydı, boşaltılacak evleri soymak için alesta bekliyorlardı. Şeamet tellalları, ‘‘Devlet her şeye mugtedirdir, yaraları saracağız!’’ diyordu, baykuş-akbaba ikilisi sağlık hizmetlerinin sınırsız-sorumsuz bakanına sahip çıkıyordu.
* * *
Ne yapacağını şaşırmıştı devlet...
Ailelerine üç-beş lira para göndermek için dikiş dikmeyi, halı örmeyi kerhen öğrenen mahkûmlar sokağa döküldüler.
Kimi hırsız, kimi cepçi, kimi ihtilasçı, kimi katil...
Aralarında belki ırz düşmanları, hatta PKK'cı vardı.
Bütün mahkûmlar sokaklara döküldüler, enkaz kaldırdılar.
O panik sırasında kaçabilirlerdi. Kaçmadılar.
Türkiye'nin kaderini paylaşan dostlarının, uzakdaşlarının, belki düşmanlarının cesetlerini, enkazını kaldırdılar.
* * *
‘‘Yeminli mütercimim!’’ diye TÜPRAŞ'a elini kolunu sallayarak giren kekolar, Türkiye'nin yarısını havaya uçurabilirlerdi.
Devletin güvenliği eyidir, eyidir.
Babaların iki vazifesi vardır.
Bir, çocuklarını korur. İki, ananı becerir.
Zor durumlarda, kimseye kim olduğu sorulmaz... Yapmadılar.
PKK'lılar, ‘‘gönüllü mütercim’’ kılığına girip TÜPRAŞ'ı havaya uçurmadı.
Uçurabilirdi. Polisler de, askerler de araziydi.
* * *
Kendi muhtaç dede, herkese himmet ede...
Neyse... Konuya dönelim...
‘‘Bermuda Şeytan Üçgeni’’, biri kerevit, ikincisi devlet, üçüncüsü mutlu ve mesut, devraldıkları enkazın felaket faturasını yine bizzat ve şahsen felaketzedelere çıkartacaklar...
* * *
Deprem bölgelerinde isyan eden, gardiyanları, silahlı jandarmaları teslim alan bir tek tanrının kul mahkûmu yoktu.
Yazılı dilekçe verdiler. ‘‘Enkaz kaldırmaya, canlı kurtarmaya, ceset toplamaya, cenaze yıkamaya hazırız...’’
Sokaklarda onlardan başka kimse yoktu. Kimisi ırz düşmanı, kimisi katil, kimisi cepçi-tokatçı, kimisi bölücüydü.
Bir kısmı belki devlete silah çekmişti.
Belki militandı. Belki potansiyel teröristti. Belki yatakçıydı.
Kadere bak, devletin resmi kuvvetlerinin boşaltıp hiç görünmediği, köşe-bucak kaçtığı sokaklarda, devletin enkazını kaldırmaya cesaret edemediği yerlerde, onlar vardı.
Kimisi devlet düşmanı, kimisi üçkáğıtçı, kimisi ırz düşmanıydı.
Görünürde ne apolet, ne ispolet, ne yaka numarası vardı.
Yani, ne ‘‘devre’’, ne ‘‘tertip’’...
Devletin resmi güvenlik kuvvetlerinin hepsi araziydi.
Enkazı da, cenazeleri de ‘‘mapuslar’’ kaldırdılar.
* * *
Mahkûmları sokaklara saldılar.
Cenazeleri onlar topladı, enkazı onlar kaldırdı.
Firar eden bir tek tanrının kulu olmadı.
Af yasasını beklemek için, enkaza dönmüş koğuşlarına döndüler.
* * *
Kendi pisliklerini örtmek için ‘‘deprem vergisi’’ salmayı bilen bazısı, enkaz kaldırıp insan kurtarma çalışmalarından sonra yıkık koğuşlarına dönen mahkûmlara sormuşlar...
‘‘Niye geldiniz? Nereden geliyorsunuz?’’
Bana sorsalardı, ‘‘Anayin örekesinden!’’ cevabını verebilirdim. Kaçsaydım kaçardım... İnsanları sevdiğim için çıktım, çalıştım, kaçmadım...
Suçun her türlüsünü işlemiş bu insanlar, affın her türlüsüne láyıktır.
Paylaş