Paylaş
Deprem yaşadık, sel felaketi yaşadık, başımıza gelmedik iki musibet kaldı. İlki ‘‘fare-sıçan baskını’’, ikincisi ‘‘kolera salgını’’...
Şimdiki hükümet ‘‘Enkaz devraldık!’’ diyemiyor. Dilleri varmıyor.
Bir öncekinde de kendileri vardı çünkü...
‘‘Enkaz kaldırmak’’ diyorlar. Amaaannnn! ‘‘Kendi enkazımız altında kaldık, kaldıramıyoruz!’’ desinler, yeter de artar, adam olana çok bile...
* * *
Deprem bölgesindeki yıkıntılar kaldırılıyor, yakın çevredeki tek yeşil alana dökülüyor. Ormanlar ölecek, ‘‘çevreci’’ dostlardan ses-çıt çıkmıyor.
‘‘Tutarsızlıklar Cenneti’’ olduk...
O çöken binaları, o beton mezarlıkları kimlerin yaptığını sormuyor, soruşturmuyoruz...
‘‘Çevre’’ ne hállere düştü, sormuyor, soruşturmuyoruz...
Sorumlu aramıyoruz...
* * *
‘‘Çevre-çevreci’’ dediniz de aklıma bir olay geldi.
On yıl kadar önceydi. ‘‘Çevre Yürüyüşü’’ yapılmıştı.
Miting meydanı tam ‘‘ana-baba günü’’... Yeşil bayraklar, yeşil flamalar, yeşil zeminli pankartlar... En önde yeşili kaftanlı Fatih Sultan Mehmet...
Neymiş o? Tabiatı sev, yeşili koru!
Arkasında, deniz laciverti zemin üzerinde gökyüzü mavisi harflerle yazılmış, Fatih'in ünlü sözleri...
‘‘Ağaç kesen baş keser! Onun da başı tez kesile!’’
Niyeymiş o? Tabiattaki yeşillik korunacakmış, ‘‘Çevre Günü’’ kutlanıyormuş...
Miting meydanında doluşan kuru kalabalığın ortasında dımdızlak bir nümayişci, elinde aykırı bir pankart... ‘‘Betonlaşmayı koruyalım’’
Üşüşmüşler etrafına... Evire çevire dövdükten sonra sormuşlar...
‘‘Nereden buldun bu sloganı?’’
Adam yerde perperişan vaziyette, vızıldanmış... ‘‘Bütün güzel sloganları arkadaşlar aldı, bana da bu kaldı...’’
O dönemin aykırı sloganı, espri bile olsa, mevcut inşaat sektörüne ‘‘düstur’’ oldu.
* * *
Türkiye değişti.
Yeşilin yerini betonarme aldı.
Yeşilin kuruyup bitmesi, ağaçların kesilip yerlerine beton direklerin çakılması midemi bulandırıyor, göz zevkimi bozuyor.
Eskilerin ‘‘tarz-ı mimari’’ dedikleri şey de değişiyor bu arada...
İyiden kötüye, kötüden betere... Baroktan lazoka, oradan groteske...
Çürük mimari, insanca yaşamanın alternatifi oldu.
* * *
Kanûni Sultan Süleyman asabi bir insandı.
Göz zevki, mimari estetik anlayışı vardı.
Gittiği yerlerde gördüklerine sinirlendi, ferman çıkardı.
Hassa mimarlarının başı Sinan'a hüküm ki,
Rumeli'den ve sair yerlerden gelip doğramacılık ve bina bilgisinden habersiz ve nasipsiz olarak, tamamen ehliyetsiz şekilde, ellerine cedvel alıp mimarlık yapmaktadırlar. Bina eyledikleri evlerin ekseriya ocakları tutuşup yandığından, buyurdum ki,
Bu emri aldığında, bu konuda dikkatli olup, bina, doğramacılık ve duvarcılık bilgisinden yoksun bulunmakla beraber eline cedvel (arşun) alarak mimarlık yapanları yasaklayasın, senin bilgin ve iznin olmadan o gibi ehliyetsiz kimselere mimarlık ettirmeyesin...
Kanûni Sultan Süleyman
Fi 17 Safer 980 (29 Haziran 1572)
* * *
Enkaz devralmak... Enkaz kaldırmak...
Kıçıkırık üç müteahhit ‘‘scapegoat’’ (günah tekesi) yapılabilir.
Başka hiç mi suçlu yok?
Herkes, sabahları uyandığında, aynaya baksın!
Paylaş