Paylaş
Çok cumhurbaşkanı gördüm, tanıdım. Yaşım tutmadığı için, bir tek, Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhurbaşkanlığına yetişemedim...
O tarihlerde, tanış-sözlü-nişanlı konumundaki annemle babamın gözlerinde ‘‘hain bir pırıltıdan ibarettim’’...
Ama, İsmet Paşa, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel...
Hepsini yaşadım...
Yeniden yaşamak ister miyim? O ayrı mesele...
Ama, niye olmasın?
* * *
Süleyman Demirel olur mu? Olabilir, itirazım yok...
Hem alternatifi yok, hem 1960-1961 döneminde ODTÜ'de kimya mühendisi olmaya özendiğim sıralarda, ‘‘Su Kaynakları ve Hidrolik’’ seçmeli dersi almıştım kendisinden... Musluk açmayı bile beceremediğim için, çaktırdıydı.
Necmettin Erbakan olabilir mi? Onu da sever, sayarım... Aynı dönemde, ‘‘Mekanik’’ dersi verip çaktırdıydı.
Ya Erdal İnönü? O da ‘‘Fizik Bilimlerine Giriş’’ dersi verip sınıfta bıraktıydı. Otuz yıl sonra karşılaştığımızda, ‘‘Sahi, sen benden sınıfta mı kaldıydın? Çok mu uğraştın?’’ diye alay ettiydi.
Kibar insandır. ‘‘Gerzek miydin lan?’’ demeye getiriyordu.
* * *
Benim üstün kabiliyetimi anlayan ve takdir eden tek cumhurbaşkanı Turgut Özal'dı. 1962-1963 ders yılında... ‘‘Matematike Giriş’’ dersi veriyordu. Sevgili Emin'in kopya çekerken yakalandığı sınavda, 2 kere 2'nin dört ettiğini bilen bir tek bendim...
Fahri Korutürk'le pek hukukum olmadı. Resimden anlamadığım için, çok iyi bir ressam olduğunu duyduğum eşinin sergilerine gidememiştim. O da aynı sebeplerle gitmemişti. Benim gibi, kader kurbanıydı.
Kenan Evren beni pek takdir etmedi. Üniversiteden attırdı.
Ondan intikamımı alıyorum şimdi... En kızdığı şeyin ne olduğunu bilir misiniz? Ucuz malzemeyle yapıp ‘‘entellektüel kerizlere’’ sattığı resimlere, ‘‘suluboya resim’’ dememe çok kızar, hemen tekzip yollar.
‘‘Suluboya değil, yağlıboya...’’
* * *
İsmet İnönü elini öptürmezdi. Saygının el öpmekten ibaret olmadığını çok iyi bilir, gösterirdi. Pembe Köşk çıkışında (1961), az kalsın, sağa büktüğü bileğimi kırıyordu.
Cemal Gürsel, sabah yürüyüşlerini yaparken, etrafında atsineği gibi dolanan bizlerin, medya mensuplarının yanaklarından makas-mıncık alır, ‘‘Çocuklar, ben demokrasiye geçmeye çalışıyorum, rahatsız etmeyin beni!’’ diye kibarca, usulca fırça atardı. 1961 yılında epeyce nasibini almıştım...
Cevdet Sunay hakkında çok fıkra anlatıldı. Hepsi haksızdı. Zeki insandı. İran'daki görünür gelişmeleri sevmez, azıcık acemce anlar, ‘‘kerhaneci’’ láfının ‘‘fabrikatör-sanayici’’ anlamına geldiğini bilirdi.
İran'ı ziyaretinde, kendisine tanıştırılan ve sonradan Humeyni'nin sağ kolu çıkan biriyle tanıştırıldıydı. ‘‘En ünlü kerhanecimizdir kendisi...’’
Şaşırmış göründüydü: ‘‘Aaaaa! Hiç benzemiyor...’’
* * *
Yeni cumhurbaşkanımız kim olacak? Dışarıdan biri olabilir mi?
Meselá, Çevik Bir... Meselá, İsmail Hakkı Karadayı... Anayasamızın ilgili 101'inci maddesine göre, 110 TBMM üyesinin yazılı teklifi lázım...
Sıkar.
TBMM aritmetikleri de öyle... 7+7, 5+5, 3+4+3 vesaire... Daha da zor...
* * *
Önerim var. Erken öten (veya öttürülen) horozu kesmezler inşaallah!
İSMAİL CEM (DSP): 1940 yılında İstanbul'da doğan İsmail Cem, Lozan Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Institute D'Etudes Politique'de master yaptı. Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanlığı, TRT Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunan Cem'in, inceleme kitapları ve siyaset sosyolojisi alanında yayımlanmış eserleri bulunuyor. 18 ve 19. dönemlerde SHP İstanbul Milletvekili olarak TBMM'ye giren ve son seçimlerde DSP listesinden Kayseri milletvekili seçilen Cem, Kültür Bakanlığı da yaptı. İngilizce ve Fransızca bilen Cem, evli ve iki çocuk babası. Cem, 55-56. hükümetlerde Dışişleri Bakanı olarak bulundu.
Paylaş