Paylaş
İlginç bir haftaya daha girdik. Türkiye'nin siyasi ve idari geleceğini bu kadar etkileyebilecek başka bir zaman kesitini hatırlamıyorum...
Olabilir gündem maddelerine çabucak bakalım...
* * *
1 Kamuoyu araştırmalarına göre, ilk seçimde (erken yapılırsa) ikinci-üçüncü sırada yer alacak olan Fazilet Partisi'nin pazar günü genel başkan seçimi var. İki lider adayına yakıştırılan sıfatlar da var.
‘‘Emanetçi Halife’’...
‘‘Protestan Rahibi’’...
Ne ilki Recai Kutan'a uyar, ne ikincisi Abdullah Gül'e...
‘‘Teşbihte hata olmaz!’’ derler.
Yanlış... Teşbih hatanın bizatihi kendisidir.
Martin Luther, Katolik Kilisesi bağnazlığına karşı ‘‘protestan’’ çıkışı yaptıydı. Etimolojik olarak, ‘‘itirazcı’’ konumundaydı. Kendi gitti, siyasal-dinsel çıkışı kaldı yádigár... Katolik Kilisesi devam ediyor. Kimsenin kimseye ses çıkarttığı yok, ama, ikiye bölündükleriyle kaldılar.
* * *
2 Mehmet Ali İrtemçelik istifa etti. Sadi Somuncuoğlu istifa etmiyor, ‘‘Azletsinler!’’ diyor. Kabine krizi var. Çözülür mü? Elbette çözülür.
Bülent Ecevit janti insandır. Hiç bir anayasal mecburiyeti olmadığı hálde, yeni cumhurbaşkanına ‘‘cemile-jest’’ olsun diye, bakanlar kurulunun istifasını sunabilir. Yeni cumhurbaşkanı, siyasal gelenek ve törelere uygun diye, kendisine bu görevi yeniden verir.
Bakanlar Kurulu'nun yeni listesi onaya çıkar. Onlar yoksa, mesele yok...
Ya yeni bakanlar kurulu listesini yeni cumhurbaşkanı onaylamazsa?
O zaman, işte, işler karışabilir.
* * *
3 Uğur'un katilleri sahiden bulundu mu? Bulunduysa, Sadettin Tantan'a gönül borcum var, namus borcum var. Recep Yazıcıoğlu'na da sitem borcum var. ‘‘Polisten vali olmaz!’’ dediğinde görevinden alındıydı.
Şimdi ne yapıyor, neler diyor, bilmem... Kızağa alındıktan sonra sesi soluğu çıkmaz oldu. Polisten belki vali olmaz, ama, valilerin birinci derecedeki sicil amiri olan içişleri bakanı bal gibi olur.
Çok da iyi olur. Mef'ûl záten belli... Fail her zaman meçhûl...
Fiile uğrayan, fiili eden... İnce ayrım...
Ayrımları yapmak için, arapça-acemce bilmek gerek...
* * *
4 Ahmet Necdet Sezer altı metre uzunluğundaki Çankaya limuzininden inip küçük ve gösterişsiz arabaya binecek mi?
İsmet Paşa yaptıydı, Bülent Ecevit hálá yapıyor. O niye yapmasın?
Ama, küçük bir problem var burada...
Yeni cumhurbaşkanı attan inip eşşeğe binerse, bir gömlek aşağıdaki limuzinlere, zırhlı arabalara, eskortlara alışkın bürokratlar ne yapacak?
Tabanda kalkışma olur.
* * *
Önümüzdeki birkaç günü bırakıp öbür haftaya bakalım...
5 Galiba salı günü, nöbet devir-tesliminden sonra, Demirel Çankaya'dan Güniz Sokak'a yürüyecek...
Ankara'daki cümbüşe bakın hele... O yolda ben yürümeye kalkışsam, toplantı-gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefetten okka altına giderim...
Neyse, ‘‘Baba’’ yürüsün! Yolların yürümekle aşınmayacağını ondan, anayasanın bir kere delinmekle delinmiş olmayacağını iki halefinden öğrenmiştik netekim...
* * *
Sayın cumhurbaşkanım Çankaya'ya veda ediyor. ‘‘Veda mesajları’’ yayınlıyor, ‘‘veda ziyaretleri’’ yapıyor, ‘‘son resm-i kabulleri’’ yapıyor.
7 Mayıs tarihli Hürriyet'teki yazımda, devletin stop ettiğini, hiç bir kararnamenin imzalanmadığını söylemiştim. ‘‘Veda açıklaması’’ aldım.
Gurur duydum, yazdıklarımı okuyormuş meğerse...
''Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, Hürriyet gazetesindeki köşenizde 7 Mayıs 2000 tarihinde yer alan yazınızla ilgili olarak aşağıdaki açıklamanın size gönderilmesini istemişlerdir:
‘‘Devletin hiçbir işi aksamamıştır, aksatılmamıştır. Usûlüne göre hazırlanmış hiçbir karar ve kararname de Cumhurbaşkanlığı'nda beklememektedir...’’
* * *
Gelelim gündemin son maddesine...
6 Cimbom Kopenhag'da ne yapacak? Kazanırsa, kupayı alırsa, büyüme hızı artacak mı, enflasyon düşecek mi, memur-işçi-emekli aylıkları noolacak?
Paylaş