Paylaş
Hem gündemi diri ve değişken tutmak, hem gündemdeki kendi yerini korumak ve kollamak için, cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, daha önce kimsenin aklından bile geçmeyen bir fikir attı ortaya...
‘‘Başkanlık sistemi...’’
Türkiye'nin bütün sorunlarını çözecek olan bu yönetim formülü beni çok heyecanlandırdı, duygulandırdı.
‘‘Aklınla bin yaşa baba!’’ dedim kendi kendime, ‘‘Ne varsa yine sende var. Kimsenin akıl etmediğini, edemediğini yine sen ettin...’’
Başkaları belki duymamıştır diye, sırf benim aklıma gelmiş gibi, arkadaşlara hemen müjdeyi yetiştirdim.
‘‘Başkanlık sistemi gelirse memleket güllük-gülistanlık olur...’’
Alay ettiler benimle...
* * *
Önce, gazetemizin değerli bir tarih yazarı, ‘‘cumhuriyetin cahil profesörü’’ sıfatını yakıştırdı bana... Sonra rahle-i tedrisine oturttu.
Bizde yeni değilmiş ‘‘başkanlık sistemi’’...
Osman Gazi'yle M.S. 1300'de başlamış, 623 yıl sonra bitmiş... Başkanlık (veya o zamanki adıyla ‘‘padişahlık’’) sistemimizin son simgesi Vahdettin'miş...
Şaşırdım doğrusu... Bilmiyordum.
* * *
Cesaretin ana kaynağı cahilliktir.
Belki orada hava basabilirim diye, ‘‘tarih bilgisi’’ yakın tarihimizle sınırlı bir dost topluluğuna bodoslama daldım.
‘‘Osmanlı yönetim geleneklerini diriltsek fena mı olur?’’ dedim, ‘‘Gül gibi başkanlık sistemi uyguluyorlarmış... Cumhuriyetten sonra, başkanlık sistemini bıraktık, bakın ne hâllere düştük...’’
Cahilliğime acıyarak baktılar suratıma...
‘‘Seni vaktiyle bu üniversiteye profesör yapanın...’’ demeye getirdiler. Neyse, nezaketleri tuttu, sonunu getirmediler.
1923-1950 döneminde de ‘‘başkanlık sistemi’’ varmış meğerse...
1950-1960 arasında, kısa bir mola verilmiş, sonra geri dönülmüş...
12 Eylül'de ‘‘kerameti kendinden menkûl’’ birinin önderliğinde, yine ‘‘başkanlık sistemi’’ hortlamış...
Yani, M.S. 1300 yılından bu yana, bazı ufak-tefek aksamalara rağmen, kesintisiz devam ettirmişiz başkanlık sistemini...
Hayrından çok şerrini görmüşüz...
Bilmiyordum, yeni öğrendim vallaaaa!
* * *
Cahilliğimle baş başa kaldım.
Kırk yılda bir de olsa, cumhurbaşkanımıza, sayın Süleyman Demirel'e katılacaktım. Türkiye için ‘‘başkanlık sistemi’’ isteyecektim...
Bunun, Türkiye için, tek çıkış yolu olduğunu, daha önce kimsenin akıl etmediği, denemediği bu sisteme geçilmesinin ‘‘tek kurtuluş umudumuz’’ olduğunu belirtecektim... Hatta, Demirel'in, ‘‘Kendim için bir şey istiyorsam nâmerdim...’’ mealindeki söylemini tekrarlayacaktım...
Bu kadar özverili, bu kadar ileri görüşlü bir politika-yönetim ustasının başımıza çok yakışacağını söyleyecektim...
Cahilliğim yüzüme vurulunca vazgeçtim.
* * *
Tek bir kişinin zekâsı (veya kurnazlığı) mı?
Yoksa, 65 milyon insanımızın, seçilmiş-sorumlu bir mecliste sentezini bulan kolektif-kümülatif akıl ve mantığı mı?
İkincisi...
Doğruyu buldum sonunda...
Ne de olsa, durmuş saat bile günde iki defa doğruyu gösterir.
Paylaş