Paylaş
Atatürk 9'u 5 geçe ölmemiş... Aslında, 7'yi 5 geçe hayata gözlerini yummuş... Ama, Celal Bayar (dönemin başbakanı), ‘‘memurların işe gitme saatlerine denk düşürmek’’ ve herkesin esas duruşa geçmesi, korna-boru çalması için, doktorlardan ricada bulunmuş, ölüm saatini bildiğimiz 9'u 5 geçeye aldırmış...
Bu ilginç iddianın kaynağı bir ‘‘şiir’’ (1947)...
Doktor doktor kalksana,
Lâmbaları yaksana,
Atam elden gidiyor,
Çaresine baksana.
Atatürk'ün öldüğü söylenen saatte ortalık aydınlık olduğuna, lâmba yakmaya gerek bulunmadığına göre, saatleri iki saat geri almamız gerekiyormuş...
* * *
Dünkü Hürriyet'te, Faruk Bildirici arkadaşımız, ‘‘tarihin yeniden yazılması’’ çabalarıyla bir güzel alay etti.
‘‘Abesle iştigal’’ olduğunu söyledi.
Turgut Özakman'ın ‘‘Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele / Yalanlar, Yanlışlar, Yutturmacılar’’ kitabına atıfta bulundu.
‘‘Bunu ortaya atmalarının nedeni, ‘Bu kadar küçük bir meselede yalan söylenirse, kimbilir ne kadar başka yalanlar var' demek içindir...’’
Bari, ben de ‘‘Bursa Nutku’’ meselesine gireyim...
* * *
Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vadır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdafaa edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘‘Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetin polisi değildir’’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek; ‘‘demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!’’
Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘‘Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve âmilleri düzeltmek de benim vazifemdir!..’’ (Şubat 1933)
* * *
Şimdi tespitlerimizi yapalım...
1- Ezanın Türkçe okunmasını protesto etmek, Arapça'ya dönülmesi için, 100 kişilik bir grup, Bursa'da nümayiş yapmıştı. Atatürk hemen oraya gitti. Konuştu. Ortaya ‘‘Bursa Nutku’’ çıktı (Şubat 1933, aynı gün).
2- Bir savcı, bir hâkim, bir müftü görevden alındı, 15 vatandaş tutuklandı (Şubat 1933, o saat).
3- ‘‘Bursa Nutku’’, ilk defa, Bursalı gazeteci Rıza Ruşen Yücer'in ‘‘Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra’’ adlı kitabında tam metin olarak yayınlandı (1947).
4- CHP despotizmine karşı çıkan Demokrat Parti, İzmir'deki bir parti toplantısında bunu kullandı, gündeme getirdi (1949).
5- DP despotizmine karşı çıkan CHP, ‘‘Bursa Nutku’’nu tekrar gündeme getirdi, yayın organı Ulus Gazetesi'nde yayınladı (1958).
* * *
Atatürk öldü. Ölebilir. Kimse bu dünyaya kazık çakmadı.
Tarihi yeniden yazmak mümkündür. Ama, tarihsel mirasını inkâr eden nâmerttir. Atatürk'ün bana 6 (yazıyla altı) mirası vardır.
Cumhuriyetçilik, laiklik, halkçılık, milliyetçilik, inkılâpçılık, devletçilik...
Paylaş