Arkeoloji mi, antropoloji mi? I-ıhh! Zoolojik takılıyorum

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Arkadaşlar benden ne zaman ‘‘merkez solun azıcık sağı’’ konusunda yazı yazmamı isteseler, iyi bilirim, gaza getirmeye çalışıyorlar.

Ya DSP'ye, ya CHP'ye bulaştıracaklar...

Yazılı ve sözlü küfürleri ben yediğimde, gevrek-gevrek gülecekler...

Böyle tufalara gelmem...

Hemen cevap veririm... ‘‘Kusura bakmayın! Şu anda, antropoloji ve arkeolojiyle değil, zoolojiyle ilgileniyorum...’’

Benzetmek gibi olmasın, ama, ağaçkakan, kanguru ve dinozorlar üstüne yoğunlaşırım...

* * *

‘‘Dinozor’’ tabir edilen, tam tercümesi ‘‘korkunç kertenkele’’ olan, ‘‘Archosauromorpho’’ üst sınıfından gelen hayvanın, 180 milyon yıl yaşadıktan sonra, birdenbire, neslinin nasıl tükendiğini, niye tükendiğini öğrendim.

Vizyon sahibi değildi o hayvan...

Çağa ayak uyduramadı, tükenip gitti.

Peki, tükenmek için niye 1-2 milyon yıl oyalandı?

Hep onu merak ederdim, David Feldman'ın ‘‘Ahiret Soruları’’ kitabından cevabını öğrendim...

‘‘Ölmek, beynin vücuda verdiği bir emirdir. Tepeden kuyruğunun ucuna 26 metre uzunluğunda olan bu hayvana, kuyruğunu son defa titretmesi emri, ancak o kadar zamanda ulaştı...’’

Bu anlatımın özel ve tüzel kişilerle hiçbir ilgisi yoktur. TBMM'de temsil edilen partilerin yaş ortalaması 58.8 olan liderleri alınmasın...

* * *

Sevdiğim, daha yakından tanımak istediğim hayvanlardan biri ağaçkakandır.

Başını duvardan duvara, ağaçtan ağaca vurur, bıraktım migren tutmasını, beyninde zonklama bile olmaz...

Niyesini Feldman'dan öğrendim.

‘‘Bir kere, taşkafa, kaskafa dedirtecek kadar kalındır kafatası... İkincisi, gagasıyla kafatası arasında süngerimsi bir boşluk vardır. Yani, kafa, gaga (ağız) ve beyin arasındaki o boşluk ‘suspansiyon etkisi' yapar. Birinde olan, öbüründe hissedilmez... Üçüncüsü, gaganın ucu dar ve sivri, burun delikleri altta ve geridedir. Vurdun mu, uçuşan kıymıklar içeri girmez, acı ve rahatsızlık vermez...’’

* * *

Kanguru talihsiz, kadersiz bir hayvandır.

Doğar doğmaz annesinin önündeki keseye girer, 7-8 ay orada kalır, yer, içer, semirir, büyür, altını pisler.

Biraz palazlanmaya yüz tuttuğunda, hooopppp, anasının kesesinden dışarıya fırlar, gezinir, yiyecek bir şeyler arar, bulamayınca anasının kesesine döner.

Tuvalet terbiyesi verilmediği için, oraya da pisler...

Anasının kesesini ne zaman terk eder?

Oraya sığamayacak kadar büyüdüğü veya büyüdüğünü zannettiği zaman...

Peki, kanguru yavrusunun pislediği yer nasıl temiz tutulur?

Efendim, San Diego hayvanat bahçesinin memeli hayvanlar sorumlusu Rick Barongi kadim dostumdur. Ona sordum. Söyledi.

‘‘Anne kanguruların kolları kısadır, sadece keseyi aralamaya yarar. Keseyi araladıktan sonra, kafasını oraya sokar, birikmiş yemek artıklarını ve bebek dışkılarını yalar, başını çıkarıp tükürür, sonra akan su arayıp yüzünü yıkar. Yani, talihsiz, kadersiz bir hayvandır kanguru... Burunları atıktan, boktan kurtulmaz...’’

* * *

Kafasını ağaçtan ağaca, taştan taşa vurduğu hâlde başı ağrımayan ağaçkakan... Beyninden kuyruğuna ‘‘öldün’’ mesajı gidene kadar 1-2 milyon sene daha yaşayan dinozor... Burnu boktan kurtulmayan kanguru...

Arkadaşlar benden sosyal demokrasi ve demokratik sol üstüne yazı yazmamı istediler.

Bu abuk-sabuk zoolojik yazı nereden çıktı acaba?



Yazarın Tüm Yazıları