Paylaş
Günün ilerleyen saatlerinde, telefonum susmak bilmiyordu. Arkadaşlar sorup duruyordu: ‘‘Kesin listeler belli oldu mu?’’
Bilmediğimi söylüyordum.
Telefonlar susmuyordu.
‘‘Falanca kontenjandan girdi mi?’’
Ne biliiiym lan!
* * *
Ziyadesiyle merak ettiğim iki kişi vardı.
Biri Mehmet Ağar...
Mülkiye'den talebemdir. Siyasetine karışmam, ilgilenmem, uzağımdadır, ama, acı çekmiş, sıkıntı yaşamış bir dostumdur, kardeşimdir.
Tansu Çiller'e kızdığını, bozulduğunu, seçim bölgesinde krallar gibi karşılandığını duydum, sevindim, kıvandım.
Son Elazığ seçimlerinde, 5 milletvekilinden 3'ü RP (FP), 2'si DYP'den çıktıydı.
Ağar oradan bağımsız çıkar. DYP oylarıyla, MHP oylarıyla... DYP'nin iki milletvekilliğini de alıp götürür.
* * *
Ne yapacağını ziyadesiyle merak ettiğim ikinci kişi, Mülkiye'den hocam, doktora jürisi üyem, 12 Mart mapusdaşlarımdan Mümtaz Soysal'dı.
Karizmatik bir isimdir kendisi...
Yaşı görece gençtir.
Ecevit istemez kendisini... İstemez, çünkü, alternatif istemez...
CHP istemez kendisini... İstemez, çünkü, solu toparlayabilir. CHP'nin misyonu solu toparlamak mı, bölmek mi, ona dayanır mesele...
Gazetelerde okuduk.
Fazilet Partisi, Mümtaz Hocam'a, Erzurum listesinde bağımsız sırabaşılık önermiş...
Cumhuriyet Halk Partisi de gel demiş... ‘‘Gel, bağımsız aday Naim Süleymanoğlu'nun karşısına çık!’’
Benim bu yazıyı yazmaya oturduğum saatlerde, ne talebem karar vermişti, ne hocam...
* * *
‘‘Bağımsız milletvekili’’ olmak herkesin hakkıdır.
Ama, ben de kime oy verdiğimi bilmek isterim...
Şahıslara vermem, partilere veririm...
O milletvekili parti değiştirdi mi de, tüylerim diken diken olur, oyumu çöp sepetine atmış gibi hissederim kendimi...
* * *
Arkadaşlar aradı telefonla...
Şaşırtan, beklenmedik bir soru sordular.
‘‘Saat kaç?’’
Baktım, dijital sistemle 17:05, benim kol saatimle beşi beş geçiyor.
Adaylar belli olmuş...
Hiç ilgilenmedim... Yarın gazetelerde okuruz...
* * *
Yüce meclis üyelerinin, yani milletvekillerinin yüzde 62'sinin değişeceği anlaşıldı.
Eskiden de hep öyle olurdu.
Bu sefer biraz fazla değişmiş olabilir.
Karl Marx'ın vaktiyle buyurduğu gibi, ‘‘Tarih iki kere tekerrür eder. İlkinde trajedi, ikincisinde fars olarak...’’
* * *
Bizim tiyatro geleneğimizde, ‘‘trajedi’’ acıları, ağrıları, sancıları anlatır. ‘‘Fars’’ tam tülûattır.
Tek başına savaşanların sonu hüsrandır.
Dört-beş kıytırık köleyi ayaklandıran Spartaküs'ün sonu da öyle olduydu.
Saat (dijital) 17:05...
Bağımsızlar belli oldu.
Sağı birleştirin... Solu birleştirin...
Olur. Çok da iyi olur.
Yolun asıl sonu Çankaya'dır.
2000 yılında...
Paylaş