Paylaş
SAYIN başbakanım Bülent Ecevit'i, Bill Clinton telefonla aradı. ‘‘Dear Bülent’’ dedi, ‘‘Bunca yıldır NATO üyesiyiz, dost ve müttefikiz... Avrupa Birliği Güvenlik ve Savunma Kimliği sözleşmesini veto etmeyin...’’
Telefon bağlantısı kurulduğunda, sayın başbakanımız uçaktaydı.
Başka problemleri vardı, kısa kesti konuşmayı... Sonradan üzüldü.
‘‘Cevaben arayabilir miyim? Çok kısa kestik, ayıp oldu galiba...’’
Hostesler koştu. ‘‘Efendim, uçakta cep telefonu kullanmak yasak...’’
Amerika'ya, ABD uçak teknolojisine nasıl uyum sağlayacağız?
THY uçaklarını özelleştirerek mi acabaaa?
* * *
Sayın başbakanımın uçağa yere inmiş, ayakları nihayet toprağa basmıştı.
‘‘Sevgili Bill'i bağlayın, uzun uzadıya, doyasıya konuşalım...’’ dedi.
‘‘Özel hat mı?’’ diye sordu TELEKOM...
‘‘Evet! NATO kozmik çok gizli...’’
Ulaştırma bakanı Öksüz'ün olayı duyduğunda gülmeye başladığı söylenir.
‘‘TELEKOM'u yabancı sermayeye açtık. Telefonlarımızı kimin dinleyeceği, söylediklerimizi kimin duyacağı konusunda garanti veremeyiz...’’
* * *
Hep söylemişimdir, en güvenli haberleşme sistemi mektuplaşmadır.
150-200 milyon maaşlı postacı, günde, ortalama, 12.000 mektup dağıtır.
Hangi birini açıp okusun? Vakti mi var? Sabrı mı var?
Ama, İMF niyet mektuplarını herkes biliyor.
Cüneyt Arcayürek ağabeyimizin 35 yıl önce ele geçirdiği Johnson-İnönü mektuplaşmasını da herkes biliyor, öğrendi.
Nerede kaldı haberleşme özgürlüğü?
* * *
Yürürken sakız çiğneyemeyen, yani ‘‘koordinasyonsuz’’ ABD başkanı Lyndon Johnson bize mektup yazdıydı.
Kıbrıs'ı bir askeri kuvvetle işgal etmek üzere müdahalede bulunmaya karar vermeyi tasarladığınız haberi beni ciddi endişeye sevk etti. Kıbrıs'a yapılacak askeri bir müdahale, Sovyetler Birliği'nin konuya doğrudan doğruya karışmasına yol açabilir. NATO müttefiklerimizin tam rıza ve muvafakatları olmadan Türkiye'nin girişeceği bir hareket sonucunda ortaya çıkacak bir Sovyet müdahalesine karşı Türkiye'yi korumak mükellefiyetleri olup olmadığını müzakere etmek fırsatını bulmamış olduklarını takdir buyuracağınız kanaatindeyim.
Türkiye ile aramızda mevcut Temmuz 1947 tarihli anlaşmanın IV. maddesi mucibince, askeri yardımın, veriliş maksatlarından başka amaçlarla kullanılmaması için, hükümetinizin ABD'nin onayını alması icap etmektedir.
Mevcut şartlar tahtında Türkiye'nin Kıbrıs'a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından temin edilmiş olan askeri malzemenin kullanılmasına ABD'nin muvafakat etmeyeceğini bütün samimiyetimle ifade etmek isterim...
* * *
Bu tehdit mektubuna İsmet İnönü'nün cevabı sertti.
Cüneyt ağabey onu da Hürriyet'te haber yapmıştı.
Mesajınız gerek yazılış tarzı, gerek içindekiler bakımından Amerika ile ittifak münasebetlerimizde daima ciddi dikkat göstermiş olan Türkiye gibi bir müttefikinize karşı hayal kırıcı olmuş, ittifak münasebetlerine değinen muhtelif konularda önemli görüş ayrılıkları belirtilmiştir.
Mesajınızın, Kıbrıs'ta girişilecek bir harekát sonucunda, Sovyetler'in müdahalesine maruz kaldığı takdirde, NATO müttefiklerinin Türkiye'yi savunma yükümlülükleri konusunda tereddüt izhar eden kısmı, aramızda büyük görüş farkı olduğu intibaını vermektedir. Bu bizim için büyük bir teessür ve ciddi bir endişe kaynağı olmuştur. NATO'nun bünyesi, mütecavizin iddialarına kapılacak kadar zayıfsa, tedaviye muhtaç demektir.
NATO Antlaşması, üye devletlere, taarruza uğrayan üyeye derhal yardım etmek vecibesini yüklemektedir. Diğer üyeler, Sovyet müdahalesine maruz kalan NATO üyesinin haklı olup olmadığı, müdahaleyi kendi davranışı ile tahrik edip etmediği gibi hususları tartışmaya kalkışır ve tartışma sonucuna göre yardım mükellefiyeti olup olmadığını tesbit cihetine giderse, NATO ittifakının temel direkleri sarsılmış ve anlamı kalmamış olur.
* * *
İlginç bir ülkede yaşıyoruz... ‘‘Küreselleşme’’ uğruna, ne güvenilir postacılarımıza güvenimiz kaldı, ne haberleşme özgürlüğümüze...
Záten de yoktu, ama, neyse......
Paylaş