OYUNUN genelinde Beşiktaş'ın yaşadığı sıkıntılar, bilinen klasik özelliklerine sırt çevirmenin ve alkışlanan kimliğinden uzaklaşmanın bir sonucuydu.
Lucescu'nun, Pancu'yu kulübede beklettiği dakikalarda Beşiktaş'ın düşük temposu, rakibe oyunu rahatça kontrol fırsatı veriyordu. Oysa, çabuk ve hızlı oyun Beşiktaş'ın temel özelliğiydi.
Beşiktaş, uzun süre hücumu yanlış bölgelerden başlatmanın sancılarını çekti. Öncelikle kenarları hiç kullanamadı. Solda Serdar'ın düşük performansı kadar, sağ kanatta Dobra'nın yavaş temposu A.Gücü'nün işini kolaylaştırdı.
Beşiktaş'ın skora yönelik vurucu silahı İlhan Mansız-Ahmet Dursun ikilisi, çok adamla kapanan rakip savunma kalabalığında kişisel özelliklerini sergilemekte zorlandılar. Aralarındaki diyaloğun kopması, beklenen golü geciktiren ana nedendi.
Beşiktaş'ta her futbolcu sadece kendi bölgesinin sorumluluğunu taşıdı. Oysa, yardımlaşma Beşiktaş'ı farklı kılan en çarpıcı özellik değil miydi? Ronaldo ve Zago'nun oyunun hücum yönüne katkıları diğer haftalara oranla oldukça düşüktü.
Beşiktaş'ın, topun oynandığı bölgede çok adam bulundurma ve rakibi dar alana sıkıştırma gibi bilinen alışkanlığı dün gece hiç işlemedi.
Tayfur'un sınırlı da olsa böyle bir çabaya yönelik hevesi de hiç destek görmedi. Herkesin kendi bildiği gibi oynama isteği, Beşiktaş'ın takım olabilme etiketi ile tamamen ters düşüyordu.
Ve bir soru... Beşiktaş dün gece perşembenin stresini şimdiden mi yaşıyordu? Lazio'yu düşünerek oyuna uyum sağlamada zorlanıyor muydu?
Böyle bir düşünceye katılmıyorum. Her maçın özelliği ve değeri farklıdır... Öyleyse, Beşiktaş'taki bu kötü futbolun anlamı nedir? Sadece yüklü bir maç trafiği ve zorlu maçların getirdiği fiziki yorgunluk.
Dilerim perşembeye kadar gerçek kimliğine kavuşur...