Israrla yazıyorum... Avrupa'nın en renkli ve keyifli liglerinden birini izliyorsunuz sevgili futbolseverler. Haftanın maçlarına, olaylarına ve gollerine bakıyorum, her biri birbirinden etkiliyici ve farklıydı.
Hiç saklamadan söyleyin. İzlediğiniz ligin heyecanından çocuklar gibi koltuğunuzdan fırlayıp, zaman zaman çığlıklar attınız...
Yalan mı?
Fanatiklere sesleniyorum... Düşüncelerinizde her ne kadar özgür olmasanız da Beşiktaş'ın İzmir'de yarattığı 6-0'lık skora imrenerek baktınız...
Yalan mı?
Her ne kadar F.Bahçe'nin yenilmesi için dualar da etseniz, 35'lik ihtiyar Andersson'un gol paslarını ve golünü takdirle izlediniz. Ve içinizden bizde de böyle bir ‘‘Kafacı’’ olsaydı diye mırıldandınız...
Yalan mı?
Denizli maçında Ankaragüçlü Augustine'nin ardı ardına attığı 3 nefis golün şaşkınlığını yaşarken, benim takımımda böyle bir forvet niye yok diye, gönül verdiğiniz kulübün yöneticilerine şöyle bir iç geçirdiniz...
Yalan mı?
Tümer'in Göztepe maçında yarattığı futbol balesini izlerken, taraflı tarafsız herkese yaşattığı keyiften sizler de payınızı aldınız. Bu adamı nasıl kaçırdık diye hayıflandınız...
Yalan mı?
G.Birliği-Trabzon maçının son dakikasında hakem Orhan Erdemir'in Trabzonspor aleyhine çaldığı penaltı düdüğüne karşın, G.Birliği futbolcusu İdris'in, ‘‘Hayır, penaltı değildi. Ayağım kaydı yere düştüm’’ derken, böyle bir centilmenin benzerini kendi takımınızda da aradınız...
Yalan mı?
Rizesporlu Okan, İstanbulsporlu Mehmet Yozgatlı, Samsunsporlu Ertuğrul'un gollerini, Diyarbakırsporlu Bülent'in arkadaşlarına yarattığı gollük pozisyonlarını seyrederken, her ne kadar fanatik duygular taşısanız da, onlara hayranlık duydunuz...
Yalan mı?
Ve zaman zaman bu ligin futbolcularına, yöneticisine, teknik adamına ve hakemlerine kızıp çıldırsanız da ‘‘Yahu, herşeye karşın, karda kışta bu lig bizlere keyifli bir bayram yaşattı’’ diyerek, samimi ve sevimli bir itirafta bulundunuz...
Yalan mı?
Öyleyse, tekrarlıyorum, Türkiye'de, Avrupa'nın en renkli liglerinden biri oynanıyor. Ve sizler sevgili futbolseverler. Böyle bir ligi izliyorsunuz. Kıymetini bilin. Ve döverken de sevin...
BEŞİKTAŞ VE DAUM
Beşiktaş, Göztepe'ye 6 gol atınca, kendine yönelik yaklaşık 11 yıllık bir rekoru da egale etti. Yani, 1989-90 sezonunun ilk 16 haftasında attığı 42 golü, bu sezonun ilk 16 haftasında da atarak, ligin ilk yarısının bitimine bir hafta kala moral depoladı.
Evet, Beşiktaş'ın özelliği de bu. Kötü de oynasa, gol konumunda sıkıntılar yaşamıyor. Şimdi hemen gerilere dönüyorum ve 1989-90 sezonuna gidiyorum.
Teknik Direktör Gordon Milne. Ve müthiş bir kadro... Engin- Recep, Gökhan, Ulvi, Kadir- Rıza, Şifo, Walsh- Metin, Ali, Feyyaz.
İşte bu kadro, 11 yıl önce ligin ilk 16 haftasında 42 gol atmış. Şimdi Daum'un Beşiktaş'ı da ilk 16 hafta sonunda 42 gole ulaştı.
Ve Beşiktaş'ın bu rekoru egale ettiği Göztepe maçı öncesi İzmir'de otelde neler yaşandı?
Christoph Daum, Başkan Serdar Bilgili ile yönetici Mete Düren'i maçtan birkaç saat önce oteldeki taktik toplantısına davet etti. Ve Alman hoca, başkan ve yöneticisine adeta nefis bir brifing verdi.
Toplantıda Tümer'e nerede duracağını, Baya'nın neler yapacağını tek tek anlatırken, her fırsatta Ronaldo'ya da hücuma çıkmasını tekrarladı. Ve Beşiktaş'ın yarattığı farklı skora adeta kariyerini ve ustalığını taşırken, ligin 16. haftasında Beşiktaş'ı en çok gol atan takım çizgisine yükseltti.
Şimdi merakıma geliyorum. Daum, ne zaman çıkıp, tüm camiayı ayağa fırlatacak narayı atacak...
‘‘Bu yarışta Beşiktaş'ta var. G.Saray ve F.Bahçe kadar iddalıyız.’’
Belki de istediği transferlerin gerçekleşmesinden sonra... Hemen aldığım bir duyumu aktarayım... Bu haftaki Gaziantep maçı da kazasız atlatılırsa, Beşiktaş devre arasında Daum'un istekleri koşutunda bir transfer atağına giriyormuş.
Duyduğumu söylüyorum. Daha doğrusu söyleyenlerin yalancısıyım. Ben de merak ediyorum...