BEŞİKTAŞ, oyunun genelinde sahanın hiçbir bölgesine klasik kimliğini taşıyamadı... Pas hataları tempoyu düşürürken, Beşiktaş'ın pozisyon sıkıntısı her geçen dakika daha da belirginleşiyordu.
Lucescu, orta sahayı 6 kişilik bir blokla kontrolü tercih etmesine karşın, Beşiktaş yine de bu kalabalık alanda egemenliği Trabzonspor'a kaptırıyordu.
Böylesine sığ ve etkisiz oyunun elbette bir nedeni olmalıydı... İlk yarıda rakip kaleye ancak 20. dakikada gidebilen ve her hücum hevesi başlamadan sönen Beşiktaş, lidersiz oynamanın sancılarını çekiyordu.
Her hatalı pas veya etkisiz bir atak girişimi akıllara Sergen'i getiriyordu. Oysa, Sergen'in kenarda beklediği dakikalarda Giunti bu göreve soyunabilirdi. En azından böyle bir sorumluluğu yüklenecek bir özveriye yönelebilirdi. Giunti'de bu kükreyişi göremedim...
* * *
Lucescu'nun ikinci yarıya Niyazi ile başlaması, herkes gibi beni de değişik duygulara götürdü. Acaba Lucescu, öncelikle tek puanın hesaplarını mı yapıyordu? Ya da 3 puanlık golü, rakibin bir anlık gafletinde mi arıyordu? Lucescu ancak 59. dakikada Sergen'i oyuna alırken, Pancu ile Kaan Dobra'yı yine genelde orta saha bloğunda tutarak, İlhan Mansız'ı tek forvet olarak kullanıyordu.
Oyunun bütününde Beşiktaş'ta iyi oynayanların bir listesini çıkartmayı denedim. Kalede Cordoba aklıma gelen ilk isimdi. Listeye adını yazabileceğim bir başkasını bulamadım. Belki Ronaldo diğerlerinden biraz farklıydı. Yine de belirli bir çizginin üzerine çıkamıyordu.
Ve birara son haftalarda Beşiktaş'ta kaybolmaya yönelik değerleri düşünmeye başladım. Alıştığım hızlı ve çabuk tempo yoktu. Rakibin egemenliğini kolayca kabulleniyordu. Ve en etkili silahı yardımlaşma-özveri arzulanan dinamizmde değildi.
* * *
Oyunun final bölümünde Beşiktaş'ın daha çok adamla rakip kaleye gidişi, sadece duygusal bir davranışın kırıntılarıydı. Yediği gole gelince, son haftalarda sıkça görülen basit savunma hatalarının bir tekrarıydı.
Maç bitiminde aklım bir soruya takılıp kaldı. Acaba, Beşiktaş'ta bir düşüş mü başlamıştı? Ancak bir gerçeği de tüm ayrıntılarıyla görebiliyordum.
Beşiktaş, Trabzon'a sakat ve cezalı 8 futbolcusundan yoksun gelmişti. Ve Lucescu elindeki kadroyla yetiniyordu. Bu da madalyonun bir diğer yüzüydü.